Search
Close this search box.
Search
Close this search box.
Çin’de ‘Uygur’ olmak varmış
Paylaş

Çin’de ‘Uygur’ olmak varmış

Çin Devlet Konseyi Basın Ofisi’nin daveti ile 21-29 Eylül 2023 tarihleri arasında Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’ni ziyaret ettim. 17 ülkeden 22 yabancı gazetecinin katıldığı gezide Urumçi, Kaşgar ve İli kentlerine gittim. Bu üç kentte gördüklerimi, dinlediklerimi üç bölüm halinde paylaşacağım.

İstanbul’dan Urumçi’ye Bakü aktarmasıyla ulaştım. Halbuki bir dönem doğrudan uçuşlar da başlamıştı. Sanırım bir süredir yapılmıyormuş. Yeniden başlaması çağrısıyla, buyurun geçelim yazımıza…

Urumçi, Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti. Yüzde 45’i Uygur, yüzde 55’i Han Çinlisi. Kadim tarihi, zengin kültürü ve modern mimarisi ile büyük bir Çin mucizesi.

Yaşayan bir kent burası. Dört köşesinde festival havası… Hani bizim yılda birkaç gün düzenlediğimiz türden bir festival. Sokaklar cümbüş yeri. Kent merkezinde bulunan Uluslararası Büyük Pazar, bizim Kapalı Çarşı’nın kopyası. Her yanı ışıl ışıl dükkanlar, meydanda geleneksel kıyafetleri ile şarkılar çalıp oynayan Uygurlar… Dans etmeyi de, yemek yemeyi de çok seviyorlar. Eski Çin kaynaklarında bile Uygurların çok yediği yazıyormuş. Sanırım bu alışkanlıklarından taviz vermiyorlar. Şehrin dört bir yanında sokak satıcıları, mis gibi kokan yemeklerini pişiriyorlar. Bir köşede kuzular çevriliyor, diğer köşede etli pilav kavruluyor. Hem de hepsi helal… Fazlasını kendiniz görün derim. Çünkü anlatacak çok şeyim var…

SİNCİANG İLAHİYAT FAKÜLTESİ YENİLENİP GENİŞLETİLDİ

Urumçi’de uğradığımız ilk yer Sinciang İlahiyat Fakültesi oldu. Okulun girişinde dev bir nar süslemesi yer alıyor. Meğerse Devlet Başkanı Xi Jinping, Çin’deki tüm etnik grupların nar taneleri gibi birbirine bağlı olduğunu söylüyormuş.

Bizi, Fakülte Dekanı ve Çin İslam Derneği Başkan Yardımcısı Abdulkerim Turniyaz karşılıyor. Türkiye’de okuldan bozma üniversitelerin yanında saray gibi kalan bir binaları var. Önce kampüs içindeki 1000 kişilik camiye giriyoruz, ardından minberin önünde çember olup sohbete başlıyoruz. Turniyaz, fakülte binalarının yeni olduğunu, eskisine nazaran da 5,7 kat büyüdüğünü söylüyor. Çin Merkezi Hükümeti’nin kendilerine yıllık 700 milyon yuan bütçe ayırdığını belirtiyor. Sinciang’ın güney ve kuzeyinde toplam 8 okulları varmış. Kaşgar ve Hotan dahil 1900 öğrenciye sahipler. Bunların yarısı ise kırsal kesimlerden geliyormuş. Her öğrenciye de aylık 600 yuan harçlık veriliyormuş…

Kısa sohbetin ardından camiden çıkıp okulun en alt katına iniyoruz. Burada öğrencilere nasıl abdest alınacağı, cenazenin nasıl yıkanacağı gibi konular anlatılıyormuş. Ardından yatakhaneleri gezip bir dersliğe giriyoruz. Öğrencilerin sıralarında Kur’an-ı Kerim var. Bir sayfası Arapça, bir sayfası da Çince. Sayın Turniyaz, okuldaki eğitimin yüzde 60’ının dini konularla ilgili olduğunu belirtiyor. Bunun yanında hukuk ve kültür dersleri de veriyorlarmış. İslam kültürü ise ayrıntılı şekilde işleniyormuş. Turniyaz, “Çocuklara isim koymak bile buna dahil.” diyor.

Burada eğitim alan öğrencilerin mezun olduktan sonra nerelerde çalıştığını soruyoruz. Mezunların yüzde 95’i camilerde imamlık yapıyormuş. Bazıları da Çin İslam Fakültesi’ne giderek yüksek eğitime devam ediyormuş. Ya da Sinciang genelinde bulunan 100’den fazla İslam derneğinde görev alabiliyorlar.

Okulun bir de 3 katlı kütüphanesi var. İçinde 45 bin kitap bulunuyor. 5 bin 300’ü dini konularla ilgili. Diğerleri ise kültür, tarih, siyaset ve etnik grupların dillerinde kitaplar. İçinde Kutadgu Bilig de var, Divan-ı Lugât-it Türk de… Kitaplar Çince, Uygurca, Kazakça, Kırgızca, Şibece…

Sayın Turniyaz, bizi şu sözlerle uğurluyor: “İşlerimizi bağımsız bir şekilde yürütüyoruz. Ancak dini inançlar, yasalara uyum sağlamalıdır. Yasa dışı faaliyetlere izin verilemez. Bu da bizim hedeflerimizden biridir.”

SİNCİANG’DA 24 BİN CAMİ 29 BİN DİN GÖREVLİSİ VAR

İlahiyat Fakültesi’ni ziyaretimizin ardından bir konferansa katılıyoruz. Konusu “Sinciang’da İslamiyet’in Yasalarla Korunması.” Konuşmacı, Sinciang Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ma Pinyan. Sayın Ma, aynı zamanda Çin Dinler Akademisi Konsey Üyesi.

Sunumunda çeşitli din ve inanışların hangi dönemlerde Çin’e nasıl geldiğini ayrıntılı şekilde anlatıyor. Bugün bölgede yaşayan 6 ana din varmış. En büyüğü olan İslamiyet, 9. yüzyılın sonunda İpek Yolu üzerinden Çin’e girmiş. İlk kabul eden Karahanlıların lideri Satuk Buğra Han olmuş. Mezarı şu an Kızılsu bölgesinin Atuş kentinde bulunuyor. Prof. Ma, şöyle devam ediyor:

“İslam, 16. yüzyıldan sonra Sinciang’a hakim oldu. Bugün 10 etnik grup İslamiyet’e inanıyor. Sinciang’daki her vatandaşın istediği dine inanma ya da inanmama özgürlüğü vardır. Dini inanç özgürlüğü, Çin Komünist Partisi’nin dini işlerle ilgili politikasının özüdür. Kimse inançları nedeniyle ayrımcılığa uğratılamaz. Bu, mezhepler için de geçerlidir.”

Prof. Ma, şu an Sinciang’da 24 bin cami ve 29 bin 300 din görevlisi olduğunu belirtiyor. İlahiyat Fakültesi’nin inşası için Merkezi Hükûmet 200 milyon yuan para ayırmış. Aynı zamanda tarihi cami ve mezarların onarımı da Merkezi Hükûmet tarafından yaptırılıyor. Ülkede dana eti pahalı olduğu için Müslümanlar ek yardım bile alıyormuş. Hatta bazı Han Çinlileri bu durumun eşitliği bozduğunu da söylüyormuş.

Prof. Ma, sunumunu şöyle tamamlıyor: “Aşırıcılık tüm ülkelerde var. Örneğin El Kaide, Müslüman ülkelere büyük zarar verdi. Sinciang’daki aşırıcılar da El Kaide’ye gittiler. Doğu Türkistan adı altında İslamiyet sloganları atıyorlar ama bunlar Müslüman değiller. Dini aşırıcılık bir din ya da inanış değildir. İslamiyet’i araç olarak kullanıyorlar.”

‘EĞİTİM MERKEZLERİ ÇOK İNSANIN HAYATINI KURTARDI’

Soru cevap kısmında konu “kamplara” geliyor. Prof. Ma, bunların birer eğitim merkezi olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Aşırıcılıktan çok az etkilenenler için eğitim merkezleri kurduk. Batılılar çok eleştirdiler. Ama biz bu insanları aşırıcılığa gitmekten ziyade yeniden topluma kazandırdık. Eğitim merkezleri çok insanın hayatını kurtardı. İslami aşırıcılık Sinciang’da bir sürü şiddet olayı yarattı. Uzun yıllar boyunca, İslamiyet savaş yanlısı bir din midir diye araştırma yaptım. Hayır değil, bunlar İslamiyet’i karaladılar. İslam, barış seven bir dindir. Biz İslamiyet’e darbe indirmiyoruz, sadece radikallerle mücadele ediyoruz. Bir akademisyen olarak Çin Hükûmeti’nin tutumundan memnunum.”

Prof. Ma’ya bir soru da ben soruyorum. Önce Çin’i hedef alan teröristlerin ABD tarafından Suriye’ye taşındığını, bunların Türk askerini şehit ettiğini, bugün Suriye ordusuna karşı savaştığını anlatıyorum. Ardından Çin’in terörle mücadelesini başarıya ulaştırması için Türkiye, Suriye, Irak ve İran gibi ülkelerle silahlı işbirliği yapması gerekip gerekmediğini soruyorum. Sayın Ma, anlattıklarımı doğruladıktan sonra, Çin ile diğer aşırıcılıktan etkilenen ülkeler arasındaki işbirliğinin geliştirilmesini ümit ettiğini belirtiyor.

KENTİN SEMBOLÜ NASREDDİN HOCA

Burada dünyanın farklı yerlerinden bir araya gelmiş 22 gazeteciyiz. İçimizde Alman da var, Filipinli de… Ara ara onlara da gözlemlerini soruyorum. Özellikle Batılılara… Bölgedeki kalkınma hamlesinden etkilendiklerini söylüyorlar. Herhangi bir ayrımcılığa ya da anormal duruma rastlamadıklarını belirtiyorlar. Kentte gezmeye başlayınca günlük yaşam daha da netleşiyor. Yanımızda hiçbir yetkili olmadan Urumçi’yi rahatça dolaşıyoruz. Ana caddelerden ara sokaklara giriyor, dükkanlardan alışveriş yapıyoruz. Bu sırada pek çok Uygur’la özel sohbet şansı buluyoruz. Bırakın şikayet etmeyi, Merkezi Hükümet’in tutumundan o kadar memnunlar ki… Kentte terörün hakim olduğu o kara günleri anlatıyorlar. Eskiden kötü evlerde yaşadıklarını, altyapının yetersiz olduğunu, iyi para kazanamadıklarını söylüyorlar. Şimdi ise huzurlu ve modern bir kente ev sahipliği yapmanın mutluluğu içindeler.

Şehrin her yerinde tabelalar Uygurca, anonslar Uygurca, şarkılar Uygurca… Kentin sembolü ise uzun sakalı ve eşeğiyle Nasreddin Hoca… Geleneksel kıyafetler günlük yaşamın bir parçası. Şehre ruhunu veren ise her köşedeki dutar tınısı… Sanırım biz bu kadar koruyamadık geleneklerimizi…

RAKAMLARLA SİNCİANG GERÇEĞİ

Urumçi’de katıldığımız toplantılardan bir diğerinde ise konumuz “Sinciang’daki Tüm Etnik Grupların Geleneksel Kültürünün Korunması, Mirası ve Geliştirilmesi.” Bu kez konuşmacı Liu Bin. Bize rakamlarla anlatıyor Sinciang’ı.

Sayın Liu’nun verdiği bilgilere göre; bölgedeki 13 yayınevinde 6 farklı dilde kitaplar yayımlanıyor. Bunlar Çince, Moğolca, Kazakça, Uygurca, Kırgızca ve Şibece. 12 dergiden 8’i azınlık gruplara ait. 100 gazeteden 52’si yine azınlıkların. Bölgenin en büyük gazetesi olan Sinciang Günlüğü, 4 farklı dilde yayım yapıyor. Radyo ve televizyonlar, 5 dilde çalışıyor. Etnik grupların dilini korumak için Urumçi ve Kaşgar’da film çevirme stüdyoları kurulmuş. Sanatsal faaliyetler için 13 dernek oluşturulmuş. Etnik gruplara ait klasik eserler, Tarihi Kayıtlar Ofisi tarafından derleniyormuş. Bu kapsamda yayımlanan Kutadgu Bilig ve Divan-ı Lugât-it Türk, bölgede büyük rağbet görmüş ve birkaç baskı yapmış.

Uygurların Makam Sanatı ile Meşrep Müziği, Kırgızların Manas Destanı, Tibet ve Moğolların Gisar’ı… Hepsi özenle korunmuş. Bu eserler için UNESCO’ya da başvuru yapılmış. Şimdiye kadar 4 eser, “dünyanın sözlü ve maddi olmayan kültür mirasları listesi”ne alınmış.

2022 yılı verilerine göre, Sinciang genelinde yazılı olmayan geleneklerin korunması için 130 çalışma atölyesi kurulmuş. Bölgede 120 koruma alanı ve 5 de pazar oluşturulmuş. Etnik grupların eser yaratımı için özel bir de bütçe ayrılmış…

Prof. Liu, daha birçok rakam ile başta Uygurlar olmak üzere bölgedeki etnik gruplara yapılan yatırımları bir bir sıralıyor. Sunumunu ise şu sözlerle bitiriyor: “Din, modernizmle birleşmeyince dinamizmini koruyamaz.” Konferans sonunda Sayın Liu’dan sunumunu rica ettim. Tamamını yakında yine bu sayfalarda paylaşacağım.

YOBAZ TERÖRÜNÜN DERİN İZLERİ

Biz, Urumçi’de dini inanç özgürlüğü olduğuna, geleneklerin koruma altına alındığına ikna olmuş durumdayız. Ancak onlar ısrarla anlatmaya devam ediyorlar. Nedenini ise Terör ve Aşırıcılıkla Mücadele Sergisi’ne gidince anlıyoruz.

90’lı yılların başından itibaren yobaz terörü bölgeyi kasıp kavurmuş. Görüntüler inanılmaz. Sokakta yürüyen insanları baltayla doğramışlar. Çoluk çocuk, kadın erkek demeden sivilleri katletmişler. Herkesin içinde patlayan bombalar, kalabalığa dalan araçlar, kadınları jiletleyen sapıklar… Hepsinin görüntüsü var bu sergide. Fail ise “Doğu Türkistan İslam Partisi” adlı terör örgütü. DEAŞ’tan hiçbir farkları yok bunların. Zaten şimdilerde Suriye’de de kol kolalar.

Yanımda İran’dan, Pakistan’dan gazeteci arkadaşlarım var. Hepimiz bu görüntülerin İslamiyet ile ilgili olmadığında ortaklaşıyoruz. Bu sergiden sonra çok daha iyi anlayabiliyoruz bölgedeki değişimi. İpin ucundan dönmüş bu şehir. Bataklık kurutulunca yeşerebilmiş hayat. Böylece hem Han Çinlileri, hem de Uygurlar özgürleşebilmiş. Darısı bölgemizin başımıza…

EKONOMİK KUŞAKLARIN DÜĞÜM NOKTASINDAYIZ

İpek Yolu’nun uzunluğu 10 bin 575 kilometre. Bunun 1026 kilometresi Sinciang’dan geçiyor. Yani burası, İpek Yolu’nun kalbi.

Çin’den Avrupa’ya ilk tren 2011 yılında gitti. Bugüne kadar yapılan toplam sefer 77 bini geçti. Bu muazzam projenin en kritik noktalarından biri de Urumçi Uluslararası Kara Limanı. Şi’nin son ziyaretinde de bizzat uğrayarak denetlediği yerlerden biri burası. Devlet limana 30 milyar yuan yatırım yapmış. İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nda çekirdek noktalardan biri olmasını istiyorlarmış.
Limanda bizi Hizmetler Merkezi Başkanı Zhong Hehua karşılıyor. Bu limanda kargo varış, yükleme ve boşaltma, düzenleme, kontrol ve sevkiyat operasyonları yaptıklarını belirten Zhong, limanın yıllık 600 bin TEU’luk elleçleme ve 7 bin sefer kapasitesi olduğunu belirtiyor. Şimdilik 1000 sefer yapılıyormuş ama liman giderek genişletiliyor. Burası farklı ekonomik kuşakları birbirine bağladığı için büyük önem taşıyor.

Limanın büyüklüğü 80 hektar. Her gün karşılıklı 170 sefer yapılıyor. Sinciang’dan kalkan bir yük treni, İtalya’ya iki haftada ulaşıyor. Demir çelikten zeytin yağına, iş makinelerinden mekanik parçalara… Daha çok kıymetli mallar taşınıyor.

Sayın Zhong’a kuzey demiryolunun işleyip işlemediğini sordum. Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra seferlerin azaldığını, ancak durmadığını söyledi. Peki Orta Koridor’da Türkiye üzerinden yapılan seferleri artırmayı düşünüyor musunuz dedim. Talep olursa neden olmasın diye yanıtladı. Bu yılın ilk 8 ayında, Urumçi kayıtlı 887 sefer yapılmış. Bunların bazıları Karadeniz’de gemilere yüklenerek İstanbul’a götürülmüş, oradan da dünyaya dağıtılmış. Türkiye, bu hatta olan ilgisini artırırsa, Sinciang’da yapacak çok iş var…

Sinciang Müzesi’nde 25 binden fazla eser yer alıyor. Bu eserler, bölgede binlerce yıldır çok farklı etnik grupların bir arada yaşadığını gösteriyor. 2 bin yıllık bu kumaş parçasının üzerinde ise şöyle yazıyormuş: “Doğuda beş yıldız yükseliyor ve Çin yararlar getiriyor.”

Çin Devleti, Uygurların tüm dünyaya armağan ettiği Makam Sanatı’nı koruyabilmek için özel bir çaba sergilemiş. Bölgede 2009 yılında Makam Sanatı’nı Kurtarma Ekibi kurulmuş. 3 yılda 12 Makam’ın tüm metinleri derlenmiş. Ustalar el üstünde tutulmuş. Bugün de sanatçılar, tüm dünyayı gezerek
12 Makam’ı icra ediyorlar. Biz Urumçi’deyken onlar Asya Oyunları’nın açılışındaydı. Ancak yine de Sanat Tiyatrosu’nda mini bir gösteri izleyebildik. Hem de büyük bir keyifle…

Urumçi’den bir saatlik yolculukla ulaştığımız Tanrı Dağı, harika bir turizm merkezine dönüştürülmüş. Yürüyüş rotaları, gölleri, manzarası ve tertemiz havası ile burası her yıl on binlerce turist çekiyormuş. Gidenler uğramayı ihmal etmesin.

Duraklarımızdan biri de Çin Demiryolu İnşaat Şirketi (CRCC) oldu. Burası, merkezi Şanghay’da olan dev firmanın Urumçi şubesi. Kendi alanında Çin’de 5, dünyada 30’uncu büyük fabrika. Yüksek hızlı tren hatları, delme makinaları, tarım araçları… üretiyorlar. Bu araçlardan biri de pamuk toplam aracı. Tarlada 3 bin kişinin yaptığı işi yapabiliyormuş. Bu da saatte 2-3 bin hektar pamuk demek. Pamuğun kalitesi de daha iyi kalıyormuş. Fabrikada 380 kişi çalışıyor. Orta Asya’ya satıyorlar, İtalya’ya da satmışlar. Şimdilerde bu araçtan bir tanesi de İzmir’deymiş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir