20.yüzyılın başları, Çin’in siyasal ve kültürel dönüşümler yaşadığı çalkantılı bir dönemdi. Qing Hanedanlığı’nın çöküşü, Batı emperyalizminin baskısı, iç çatışmalar ve reform çağrıları ülkenin fikrî ve toplumsal dokusunda bir dinamizm yaratmıştı. Ülkenin aydınları, mevcut çelişkiler içerisinde Çin’in geleceğini kurtarmak için temsil ettikleri sınıf ve değerler üzerinden çözümler öne sürüyorlardı.
Bu dönemde imparatorluğa bağlı bürokratların “Çin’in özü, Batı’nın araçları” (中学为体,西学为用; 1895’te Zhang Zhidong tarafından bir ilke olarak öne sürüldü) olarak özetlenebilecek, Çin’e özgü Konfüçyüsçü monarşik düzeni koruyarak modernleşmeyi savunan “Kendini Geliştirme” tezleri zamanla işlevsizliğini kanıtlıyordu. Sorun sadece araçsal değil, araçların toplumla organik bir bağ kurmasını olanaklı kılacak siyasal ve sosyokültürel bir yapıya sahip olmaktı. Halka üretim süreçlerinde inisiyatif kazandıracak akılcı bir kültür ve bu süreci yönlendirecek devrimci bir irade gerekliydi. Zhou Shuren (周树人), işte bu mücadelenin içine doğdu ve bu mücadele içerisinde modern Çin edebiyatının en önemli öncülerinden biri olan Lu Xun (鲁迅) oldu.
Hayatının Zamandizinsel Bir Anlatımı
Lu Xun, asıl adıyla Zhou Shuren (周树人), 25 Eylül 1881’de Çin’in doğu kıyısındaki Shaoxing kentinde, aydın bir ailede üç erkek kardeşin (Zhou Shuren, Zhou Jianren, Zhou Zuoren) en büyüğü olarak dünyaya geldi. Çocukluğu, geleneksel Konfüçyüsçü eğitimin egemen olduğu klasik bir ortamda geçti.
Zhou Shuren’in baba tarafından dedesi, imparatorluk sarayında yüksek rütbeli bir memurdu. Dedesinin yüksek memurluğu aileye maddi olanak ve itibar sağlıyordu. Ancak 1893 yılında, dede Zhou (Zhou Fuqing) rüşvet suçuna bulaştığı için ailenin ismi saygınlığını yitirmişti. Zhou Fuqing, önce idam cezasına çarptırılmış, cezası daha sonra “beklemeli idam” (死缓) cezasına çevrilmişti (8 sene hapis yattıktan sonra, 1901’de serbest bırakılacaktı). Baba Zhou (Zhou Boyi), Konfüçyüs klasiklerine hakim olmasına rağmen saraydaki yozlaşma ve aile itibarının zarar görmesi nedeniyle kendisine statü sağlayacak imparatorluk sınavlarını geçemiyor, ailenin yaşam standartları ise her geçen gün kötüleşiyordu.

Zhou Fuqing’in hapse girdiği yıl, oğlu Zhou Boyi, tüberküloz veya siroz hastalığından (geleneksel kaynaklarda “şişkinlik hastalığı” olarak geçer) nedeniyle yatağa düşmüştü. Zhou ailesi, sınırlı maddi olanaklarını baba Zhou’nun hastalıkla mücadelesi için kullanıyor, ancak zamana hakim tedavi yöntemleri birçok batıl inancın garip yöntemlerini içermesi sebebiyle hiçbir tedavi sonuç vermiyordu.
Lu Xun, daha sonra anı kitabı Sabah Çiçekleri Akşam Toplanır (朝花夕拾) içerisinde derlenmiş Babamın Hastalığı (父亲的病) adlı denemesinde, geleneksel Çin tıbbını sarmalayan batıl inançları ve o dönemde yaşanan yozlaşmayı kendi deneyimlerini kaleme alarak eleştirmiştir:
“…(Şifacı) Normalde ev ziyaretleri için 1.4 yuan alırdı, acil vakalarda 10 yuan, gece yarısıysa iki katı, şehir dışına çıkarsa yine iki katı… Bir gece, şehir dışındaki bir ailenin kızı acilen hastalanmıştı, onu çağırdılar. Artık o kadar zengindi ki, 100 yuan vermezlerse gitmiyordu. Mecburen kabul ettiler. Gittiğinde ise sadece şöyle bir baktı, ‘Endişelenecek bir şey yok’ deyip bir reçete yazdı, 100 yuanı alıp gitti.”
“…(Şifacı) Bir gün muayeneye geldi, babamın durumunu sordu ve sonra yapmacık bir ciddiyetle, ‘Tüm bilgimi tükettim. Burada Chen Lianhe adında biri var, benden üstündür. Onu çağırın…’ dedi. Chen Lianhe’nin muayene ücreti de aynıydı: 1.4 yuan.… Yazdığı reçeteler daha da tuhaftı: ‘Üç yıl don görmüş şeker kamışı’, ‘aynı yuvadan alınmış bir çift çekirge’ ve ‘çürük davul derisi hapı.”
“Bu ‘kırık davul derisi hapı’, parçalanmış eski bir davulun derisinden yapılırdı. Ödemin bir adı da ‘davul şişkinliği’ olduğundan, kırık bir davul derisinin hastalığı tedavi edeceği düşünülürdü!”
Babası öldüğünde (1896 Ekim) Zhou Shuren 15, babası ise 35 yaşındaydı. Aile, babanın tedavisi için maddi kaynaklarını sonuna kadar tüketmiş, babanın ölümünden sonra borçların ödenebilmesi için evdeki eşyaların bazılarını satmıştı.
Bu dönemde monarşinin yenilikçi girişimleri neticesinde bazı eğitim kurumlarında Batılılar ders vermeye başlamıştı. Ancak verilen dersler, eğitim görevlisinin anadilinde, yani çoğunlukla İngilizce veya Almancaydı. Mayıs 1898’de, Zhou Shuren, entelektüel gelişimi ve pratik bir alanda öğrenim görmek için Nanjing’e gitti.
Nanjing’de kaydolduğu Jiangnan Denizcilik Okulu’nda dersler haftanın dört günü İngilizce olarak veriliyordu. Diğer günler ise Çin klasikleri ve geleneksel makale yazımı üzerinde çalışılıyordu. Nanjing’deki bu okul bir denizcilik okuluydu, ancak öğrencilerin çoğu hayatlarında hiç deniz görmemiş, okul da bu konuda hiçbir girişimde bulunmamıştı. Bununla beraber okulda geleneklerin kısıtladığı eğitim ortamı Zhou Shuren’i rahatsız ediyordu. Bilgiye aç ve kendini geliştirmek isteyen Shuren, burada umduğunu bulamamış ve aynı şehirde bulunan Demiryolları ve Madencilik Okulu’na geçiş yapmıştı. Demiryolu ve Madencilik Okulu’nda, o zamanlar Batıda güncel tutulan modern bilimler (jeoloji, kimya, fizik) öğretiliyordu ve Zhou Shuren burada “gerçek bilgiye” ulaşabileceğini düşünmüştü. Nitekim eğitim sürecinde, “Evrim ve Etik” (T. H. Huxley) gibi eserlerle tanışmış ve bilimsel düşünceye olan inancı pekişmişti.

1902’de başarıyla mezun olan Demiryolu ve Madencilik Okulu öğrencileri, dönemin Jiangsu, Anhui ve Jiangxi valisi tarafından burs ile Japonya’ya gönderildi. Shuren, ilk olarak Japonca öğrenebilmek için Tokyo’daki Kobun Enstitüsü’ne (Kobun Gakuin) kaydoldu. Japonca eğitiminin ardından Sendai’ye taşınarak Sendai Tıp Okulu’na (şimdiki Tohoku Üniversitesi Tıp Fakültesi) kaydoldu.
“…Bu okulda, dünyada “fen bilimleri”, “matematik”, “coğrafya”, “tarih” ve “beden eğitimi” gibi eğitim alanlarının olduğunu ilk kez öğrendim. Fizyoloji dersi verilmiyordu, ama tahta baskılı “İnsan Anatomisine Yeni Bir Bakış” ve “Kimyasal Hijyen Teorisi” gibi kitaplar görmüştük. Çok eskilerden beri süregelen hekim (şifacı) tezlerini ve reçetelerini, şimdi öğrendiklerimle karşılaştırınca yavaş yavaş anladım ki geleneksel Çin tıbbı, bilinçli ve bilinçsizce uygulanan bir tür aldatmacadan ibaretti. Bu farkına varış, beni kandırılan hastalara ve onların ailelerine karşı derin bir acıma duygusuyla doldurdu. Ayrıca bazı çeviri tarih kitaplarından, Japonya’nın Meiji Restorasyonu’nun büyük ölçüde Batı tıbbının etkisiyle başladığını öğrenmiştim.” (Lu Xun, Haykırış 《呐喊》 adlı eserin önsözünden, 3 Aralık 1922)
1904’ten 1906’ya kadar Zhou Shuren, Sendai’da tıp eğitimini sürdürdü. 1906 baharında mikrobiyoloji dersinde mikropları incelemek için kullanılan fener yansıtıcılarında gördüğü bir savaş filmi, içinde bulunduğu süreci tekrar değerlendirmesine yol açmıştı.
“…Çin’e döndüğümde, yanlış tedavi edilmiş olan babam gibi hastaları iyileştireceğim, eğer savaş çıkarsa bir ordu doktoru olarak hizmet vereceğim ve halkımın reform konusundaki inancını güçlendireceğim güzel bir hayal kurmuştum. Mikrobiyolojiye ulaşmak için şimdi hangi ileri yöntemlerin kullanıldığını bilmiyorum, fakat o zamanlar mikropları göstermek için fener yansıtıcıları kullanılıyordu; ders erken biterse, eğitmen zamanı doldurmak için doğal manzaralar ya da haber görselleri gösterebilirdi. O zamanlar Rus-Japon Savaşı güncel bir meseleydi, bu nedenle çok sayıda savaş filmi vardı… bir gün bazı Çinlilerin gösterildiği bir film izledim; bunlardan biri bağlıydı, diğerleri ise etrafında duruyordu. Hepsi güçlü kuvvetli adamlardı, fakat tamamen ilgisiz görünüyorlardı. Söylenene göre, elleri bağlı olan kişi Ruslar için çalışan bir casustu ve başkalarına ibret olsun diye Japon ordusu tarafından başı kesilecekti; yanındaki Çinliler ise bu manzarayı seyretmek için gelmişlerdi.” (Haykırış adlı eserin önsözünden).

Gördüğü idam sahnesinde, olay yerindeki Çinlilerin kayıtsız ve hatta eğlenir gibi duruşu, Zhou Shuren’i derinden sarstı. Bu, onu “Ruhları hasta olan bir milleti, fiziksel olarak iyileştirmenin bir anlamı yok” düşüncesine itmişti. Shuren’e göre öncelikle bilinçler “tedavi” edilmeliydi ve bunun yolu, ona göre, edebiyattan geçiyordu.
“…O eğitim yılı daha bitmeden Tokyo’ya dönmüştüm, çünkü o olaydan sonra tıbbın pek de önemli olmadığını anlamıştım. Cahil ve zayıf karakterli bir millet, bedenen ne kadar sağlıklı ve güçlü olursa olsun, ancak anlamsız bir teşhir malzemesi ya da seyirci olabilirdi; hastalıktan ölenlerin sayısına üzülmeye bile gerek yoktu. Bu yüzden en acil iş, onların ruhlarını değiştirmekti. O zamanlar ruhları değiştirmenin en iyi yolunun edebiyat olduğunu düşünüyordum, bu yüzden bir edebiyat hareketi başlatmaya karar verdim. Tokyo’daki Çinli öğrencilerin çoğu hukuk, fen, polislik veya mühendislik okuyordu, edebiyat ve güzel sanatlar ile ilgilenen yok gibiydi…” (Haykırış adlı eserin önsözünden).

Düşünceleri henüz somutlaşmadan 1906’nın yaz mevsiminde, anne Lu Rui (鲁瑞) oğlu Shuren’e yazdığı bir mektupta çok hasta olduğunu ve acil olarak Çin’e dönmesi gerektiğini bildirdi. Apar topar Çin’e dönen Zhou Shuren, hasta bir anne yerine düğün hazırlıklarıyla karşılaşmıştı. Yıllar önce ailelerin anlaşmasıyla nişanlandırılan Shuren ve Zhu An, birbirilerini daha önce hiç görmemişlerdi. Zhu An, geleneklere oldukça bağlı bir kadındı. Tabii ki bu bağlılık bir seçimden ziyade feodal düzenin doğal bir sonucuydu.
Song Hanedanlığı zamanında (10-13 yy.), saray kadınları arasında moda olan küçük yaşta “ayakların bağlanması” (缠足), bu kadınların çalışmaya ihtiyaç duymadıklarını, dolayısıyla soylu olduklarını gösteren bir gelenekti. Kadınların ayakları bu yolla deforme olarak küçük kalıyor, bu da bir tür zarafet algısı yaratıyordu. Bu gelenek daha sonraki hanedanlıklarda toplumun üst ve orta sınıflarına da yayılmıştı. 1900’lerin başlarına döndüğümüzde birçok orta ve üst sınıf aile kızının ayakları da bu şekilde deforme edilmişti. Zhu An da onlardan biriydi.

Zhu An, orta sınıf bir ailede büyümüş, Konfüçyüsçü gelenek ile yetiştirilmiş, okuma yazması olan bir kadındı. Düğün günü giydiği geleneksel kırmızı elbisesi, dar ayakkabıları ve soluk yüzüyle her anlamda zamanın geleneklerini yansıtıyordu. Zhou Shuren, büyük bir isteksizlikle evlenmiş, evlilikten hemen sonra dönmek istemişse de bir ay kadar Çin’de kalmıştı. Evlendiklerinde Zhu An 28, Shuren 25 yaşındaydı.
1906’nın sonlarına doğru, Shuren, düşlediği edebiyat hareketi için Tokyo’ya dönmüş, Zhu An ise anne Lu Rui ile birlikte yaşamaya başlamıştı.
Shuren’in çevresine duyurduğu edebiyat hareketine ilk olarak cevap veren memleketlisi Xu Shoushang (许寿裳) oldu. Xu Shoushang, daha sonra Lu Xun’ün eserlerinin derlenmesinde de büyük katkılarda bulunmuş, Lu Xun’ün hayatı boyunca en çok mektuplaştığı arkadaşıydı. İkilinin ömür boyu sürecek arkadaşlıkları, 1902’de Kobun Enstitüsü’nde başlamıştı. 1907’ye gelindiğinde, Shoushang ve Shuren düşledikleri edebiyat hareketi için çalışmalara başladılar.
“… o soğuk havada şans eseri birkaç yoldaş bulabildim. Gerekli gördüğüm birkaç kişiyi daha davet ederek konuştuk ve ilk adım olarak bir dergi çıkarmaya karar verdik. Adını, ‘Yeni Hayat’ anlamına gelen ‘Xin Sheng’ (新生) koyduk, çünkü o sıralar hepimiz biraz ‘eskiyi canlandırma’ eğilimindeydik…” (Haykırış adlı eserin önsözünden).
Güçlü duygularla başlatılan bu girişim koşulların uygun olmaması sebebiyle kısa sürdü. Yayım tarihi yaklaştığında derginin destekçileri verdikleri destekleri birer birer geri çekiyordu. Sonunda, derginin çekirdek kadrosu Shuren, Shoushang ve -muhtemelen- Qian Xuantong yalnız kalmışlardı. “Yeni Hayat” dergisi hiçbir zaman yayımlanmadı. Daha sonra üçlü de geçici olarak yollarını ayırdı.
“…Daha önce hiç deneyimlemediğim bir can sıkıntısını hissetmem, işte bu olaydan sonradır. Başlangıçta bunun nedenini anlamamıştım; sonradan düşündüm ki, bir insanın savunduğu fikirler, eğer onay görürse kişiyi ilerlemeye teşvik eder, karşı çıkılırsa mücadele etmeye yönlendirir. Ancak, kalabalıklar içinde haykırdığında, etrafındakilerin hiçbir tepki vermemesi, ne onay ne de itiraz gelmesi, insanın kendini uçsuz bucaksız bir çölün ortasında, elinden hiçbir şey gelmez halde hissetmesi… İşte bu tarifsiz bir hüzündür. O sıralar hissettiklerim, gerçek bir yalnızlıktı…” (Haykırış adlı eserin önsözünden).

Devamı Bir Sonraki Yazıda…
Bu yazı dizisinde, başlıca Ruth F. Weiss’in 1985’te kaleme aldığı Lu Xun: Tüm Zamanların Çinli Yazarı (Lu Xun: A Chinese Writer for All Times) adlı kitap ve Lu Xun’ün kaleme aldığı çeşitli biyografik denemeler kaynak olarak kullanılmıştır.