MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı “Türkiye, Rusya ve Çin ittifakı” çağrısı, Türkiye’nin dış politika gündeminde önemli bir dönemeç olarak kaydedilmelidir. Bahçeli’nin ABD-İsrail merkezli ittifaka karşı “TRÇ” (Türkiye-Rusya-Çin) eksenini önermesi, Türkiye’nin jeopolitik geleceğini doğrudan ilgilendiren stratejik bir yönelim olmalıdır.
İttifakın Adı Koyulmalı
Bahçeli’nin çıkışı tarihidir, yalnız ittifak ihtiyacının adı koyulmalıdır. Türkiye, uzun süredir Batı merkezli ekonomik ve güvenlik bloğuna angaje olmuş durumdadır. Ancak çok kutupluluğun yükseldiği yeni yüzyılda Türkiye’nin kalıcı bir stratejik yönelim belirlemesi kaçınılmazdır. Bunun da kurumsal ve somut adımlarla pekiştirilmesi gerekir.
Bu noktada atılması gereken en önemli adım, Türkiye’nin BRICS’e üyelik sürecini hızlandırması ve halihazırda “diyalog ortağı” olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) tam üyelik hedefini önüne koymasıdır. BRICS ve ŞİÖ, yalnızca ekonomik işbirliği platformları değil, aynı zamanda Batı hegemonyasına karşı Avrasya merkezli alternatif kurumların temel taşlarıdır. Türkiye, bu kurumlarda yerini almadıkça Bahçeli’nin “TRÇ ittifakı” gibi çıkışlar yalnızca bir söylem olarak kalacaktır.
Denge politikası yerle bir edilmelidir
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da son yıllarda Çin ile işbirliğine ve özel olarak ekonomik düzlemde “Çin modeli”ne atıflar yapmakta ve BRICS-ŞİÖ üyelik perspektifine sık sık değinmektedir. Ancak Erdoğan bu çıkışları, çoğu zaman bir “denge unsuru” olarak, Batı’ya karşı pazarlık gücünü artırmak için kullanmaktadır.
Bu süreçte Türkiye’nin Atlantik ile Avrasya arasında yalpalayan dış politikası, net bir stratejik yönelim geliştirmesine engel oldu. Çünkü askeri alanda Türkiye hâlâ ABD-NATO’ya bağımlı, ekonomik alanda da yapısal olarak AB-ABD merkezli sistemin içinde. Dolayısıyla Erdoğan’ın çıkışları, çoğu kez taktiksel manevra olarak kalırken, Avrasya ile güven temelinde uzun vadeli bir ittifak kurulamamıştır.
Güven Sorunu
Türkiye’nin Ukrayna savaşında sendeleyen tutumu, topyekûn olmasa da Rusya’ya karşı güvenilirlik sorununu derinleştirmiştir. Ankara, bir yandan Moskova ile diplomatik ilişkilerini korumaya çalışırken, diğer yandan Ukrayna’ya silah satışı ve Batı’ya yakın açıklamalarla çelişkili bir pozisyon aldı. Benzer şekilde, Çin konusunda da Batı merkezli “Uygur meselesi” kara propagandasına kapılarak Pekin’in güvenini zedeledi. Nitekim Bahçeli’nin “TRÇ” ittifakı çıkışından hemen sonra Erdoğan’ın 25 Eylül’de Washington’ı ziyaret edeceği, sivil ve askeri çok sayıda anlaşma imzalanacağının masada olacağı açıklandı.
Yine Türkiye’nin Suriye’de Esad’ın devrilmesi ve içinde azımsanmayacak sayıda Doğu Türkistan kökenli teröristlerin de olduğu HTŞ’ye verilen destek de Çin açısından endişeyle takip edilen bir diğer gelişmedir.
Bu tür yalpalamalar, Türkiye’yi Rusya ve Çin nezdinde “güvenilmez ülke” konumuna sürükledi. Oysa Avrasya ittifakı, karşılıklı güven ve stratejik bağlılık gerektirir. Bahçeli’nin çıkışını önemli kılacak olan ise Türk dış politikasının tam da bu güven sorununun aşılması için net bir yönelime girmesi gerekliliğidir.
Tarihsel Arka Plan ve Yeni Dönem
Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’nin jeopolitik stratejisi, çoğunlukla Batı bloğu ile uyumlu oldu. NATO üyeliği, Avrupa Birliği hedefi ve ABD ile “stratejik ortaklık” kavramı, bu sürecin temel taşlarını oluşturdu ve Türkiye’nin ayaklarına prangalar takıldı. Ancak son yıllarda Batı’nın Türkiye’ye yaklaşımında ayyuka çıkan düşmanlık, sürekli yaptırımlar, tehditler, dayatmalar ve Atlantik ekonomisinin Türkiye’yi sürüklediği kriz, bir dönüm noktası oluşturdu.
Öte yandan, küresel sistemde güç dağılımı değişiyor. ABD’nin tek kutuplu hegemonya dönemi sona ererken, çok kutuplu bir dünya düzeni giderek somutlaşıyor. Rusya ve Çin başta olmak üzere Avrasya merkezli aktörler, kendi kurumlarını inşa ederek Batı’nın dayatmalarına alternatifler oluşturuyor. Türkiye, bu yeni ortamda yalpalamayı bir kenara bırakıp kalıcı bir tercih yapmak zorunda.
Sonuç: Zorunlu Bir Yönelim
Rusya ve Çin ile ittifaka geçiş sadece taktiksel bir manevra değil, aynı zamanda Türkiye’yi ortaya çıkan Avrasya manzarasında önemli bir aktör olarak konumlandırmayı amaçlayan stratejik bir yeniden yönelimdir.
Bahçeli’nin “TRÇ ittifakı” önerisi, Türkiye’nin önünde duran stratejik zorunluluğu açıkça ortaya koyuyor. Bu zorunluluk, Türkiye’nin Avrasya’ya yönelmesi, BRICS ve ŞİÖ gibi kurumlarda aktif rol üstlenmesi ve Rusya-Çin ile güvene dayalı uzun vadeli bir işbirliği inşa etmesidir.
Çaresizlik ve çözümsüzlük, Türkiye’nin kaderi olamaz. Türk milleti ve devleti, yeni yüzyılda çok kutuplu dünya düzeninde kendine uygun konumu almak durumundadır. Bu konum ne Atlantik’e tam bağımlılık ne de yalpalayan bir denge siyaseti ve BRICS-ŞİÖ’nün Batı’ya karşı politik manevra olarak kullanılmasıyla sağlanabilir. Gerçek seçenek, Türkiye’nin Rusya ve Çin ile stratejik ittifakı ve Avrasya ittifakının inşasında aktif rol üstlenmesidir.
Bakınız: Emekli Denizci Albay Tian Shichen: Geleneksel İttifaklar Türkiye’nin Potansiyelini Kısıtlıyor
ABD Avrupa Bilim BLCU BRICS burs China CSC Culture Deprem Ekonomi eğitim Hindistan Kore kuşak ve yol Kültür Pekin Rusya Scholarship science Sinciang Sinciang Uygur Ozerk Bolgesi Sino Sino Turkish Sino Turkish Sino Turkish Sino Turkish Sino Turkish Sino Turkish Studies Sino Turkish Studies Sino Turkish Studies Sino Turkish Studies Tayvan Trump Turkiye Türkiye University Uyghur Vize Wang Yi Xi Jinping Xinjiang ZJUT Çin Çin Halk Cumhuriyeti