Çin sinemasının kökenleri 1900’lerin başlarına uzanır. 1930’lara gelindiğinde Şanghay merkezli bir “altın çağ” yaşanıyordu. Sol kanat olarak adlandırılan toplumsal içerikli film hareketi bu dönemde etkindi; örneğin Cheng Bugao’nun İpekböcekleri Bahar – Spring Silkworms (1933) ve Wu Yonggang’ın Tanrıça – Goddess(1934) filmleri dönemin öne çıkan yapıtlarındandı. Bu yıllarda sinema, savaş ve siyasi kargaşa içindeki Çin toplumu için hem bir kaçış hem de yeni bir toplum vizyonu sunma aracı haline gelmişti. 1930’lar ve 40’larda, Çin Milliyetçi hükümeti ile Komünist Parti sinemayı bir propaganda vasıtası olarak da kullandı. 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sinema tamamen devlet denetimine girerek kolektivist değerleri ve sosyalist gerçekçiliği yansıtan filmler üretildi.
1. Kültürel Devrim Dönemi ve Sonrası
1966’da başlayan Kültürel Devrim, Çin sinemasında büyük bir kesintiye yol açtı. Bu siyasi kampanya kültürel ve entelektüel yaşamı felç ederken, film üretimi neredeyse tamamen durduruldu. 1967-1972 arasında hemen hemen hiç yeni film yapılmadı; sadece ideolojik bakımdan “doğru” kabul edilen devrimci opera filmleri çekilebildi. 1976’da Kültürel Devrim’in sona ermesinin ardından, Deng Xiaoping döneminde sinema endüstrisi yeniden canlanmaya başladı. 1980’lerde “Yara filmleri (scar dramas)” olarak bilinen, Devrim’in toplumsal travmasını bireylerin hikâyeleri üzerinden anlatan filmler ortaya çıktı. Bu dönemde yetişen Dördüncü Kuşak yönetmenler, yaşadıkları baskı yıllarının etkilerini beyazperdeye taşırken; onların öğrencileri olan Beşinci Kuşak yönetmenler ise çok daha yenilikçi bir sinema dili geliştirdiler. Chen Kaige (Sarı Toprak, 1984) ve Zhang Yimou (Kırmızı Darı Tarlaları, 1987) gibi yönetmenlerin filmleri cesur estetik denemeleri, güçlü görsellikleri ve tarihsel konuları ele alış biçimleriyle Çin sinemasında önceki dönemlerden keskin bir kopuşu temsil etti. Bu filmler aynı zamanda uluslararası sanat çevrelerinde büyük ses getirdi ve Çin sinemasını dünya çapında tanınırlığa taşıdı.
1990’lar ve 2000’lerde Yükseliş
1990’lardan itibaren Çin sineması yeni bir dönüşüm ve yükseliş sürecine girdi. Altıncı Kuşak olarak anılan 1990’lar yönetmenleri (örn. Jia Zhangke, Wang Xiaoshuai), hızlı şehirleşme ve toplumsal değişimin etkilerini küçük ölçekli, gerçekçi öykülerle ele aldılar ve uluslararası festivallerde adlarını duyurdular. Öte yandan, 90’ların ortasından itibaren Çin hükümeti ekonomiyi serbestleştirmesiyle sinema sektörü de ticarileşmeye başladı. 1994’te yıllar sonra ilk kez Hollywood filmlerinin sınırlı da olsa Çin’de gösterimine izin verildi (örneğin Kaçak filmi), bu da yerli yapımcıları rekabet edebilmek için daha büyük prodüksiyonlara yönelmeye zorladı. 1990’ların sonunda ve 2000’lerin başında Çin sineması hem teknolojik hem de sanatsal açıdan atılım yaptı. Zhang Yimou’nun Kahraman (2002) ve Parlayan Hançerler (2004) gibi yüksek bütçeli epik filmleri, hem Çin’de gişe rekorları kırdı hem de batıda gösterime girerek geniş kitlelere ulaştı. 2000 yılında Ang Lee’nin çektiği Kaplan ve Ejderha filmi dünya çapında büyük başarı elde ederek 4 Oscar kazandı ve ABD’de en yüksek gişe yapan yabancı dilde film unvanını aldı. Bu gibi başarılar, Çin kültürüne ait öykülerin global izleyicide de karşılık bulabileceğini gösterdi. 2000’ler boyunca ekonomik büyümeye paralel şekilde sinema salonlarının sayısı hızla arttı ve gişe hasılatı katlanarak büyüdü. Çin yapımları içerik ve teknik kalite bakımından gelişirken, özellikle Feng Xiaogang gibi yönetmenlerin yeni yıl dönemine yönelik popüler komedi-dram filmleri yerli izleyiciyi tekrar sinemalara çekmeyi başardı. Sonuç olarak, 20. yüzyılın sonlarından 21. yüzyıla uzanan süreçte Çin sineması hem iç pazarda güçlenen hem de uluslararası alanda ses getiren bir endüstri haline gelmiştir.
2. Çin Hükümetinin Sinema Politikaları
Devlet Desteği ve Düzenlemeler
Çin’de film sektörü devletin stratejik gördüğü bir alandır ve yoğun kamu desteğiyle şekillenir. Hükümet, sinemayı kültürel etkisini artırmak için bir araç olarak gördüğünden, altyapıdan finansmana pek çok alanda yatırım yapmaktadır. Son yıllarda Çin, dünya çapında en fazla sinema perdesine sahip ülke konumuna ulaşmıştır. Örneğin, 2016 yılı sonunda Çin’deki sinema ekranlarının sayısının Kuzey Amerika’dakini geçtiği tespit edilmiştir. 2020 yılı itibariyle de Çin’de 75 binden fazla sinema perdesi bulunuyordu ve bu sayı hâlâ artış trendindedir. Devlet, yeni salonların açılmasını teşvik ederek ve yerli yapımlara finansal destek sunarak iç pazarı büyütmektedir. Ayrıca Çin’de başta China Film Group olmak üzere devlet kontrolündeki film şirketleri ve sansür kurulları aracılığıyla sektörün önemli bir kısmı doğrudan veya dolaylı olarak kamu otoritesinin denetimindedir. 2017’de yürürlüğe giren Film Endüstrisini Teşvik Yasası gibi yasal düzenlemeler, yerli film üretimini sübvansiyonlarla destekleyip korsanla mücadeleyi güçlendirerek endüstrinin kurumsal gelişimini hedeflemiştir. Bununla birlikte, yabancı ortaklı projeler ve stüdyo yatırımları da hükümet onayına tabi olduğundan, sektörün geneli üzerinde yönlendirici bir devlet etkisi mevcuttur.
Sansür ve İçerik Kontrolü
Çin’de film içerikleri üzerinde sıkı bir sansür denetimi uygulanmaktadır. Devlet, filmlerin ideolojik çizgiye uygun olmasını ve “toplumsal ahlakı” korumasını şart koşar. Bu kapsamda, politik olarak hassas konular, hükümet eleştirisi, Tibet veya Tayvan gibi meseleler, müstehcen veya aşırı şiddet öğeleri ile “batıl inanç” sayılan doğaüstü temalar genellikle yasaktır. Senaryolar yapım aşamasından önce onaya sunulur ve gerekli görülürse değişiklik istenir. Örneğin, popüler bir romanın uyarlaması olan bir dizide orijinalinde eşcinsel bir aşk hikâyesi bulunurken, ekran uyarlamasında bu ilişkiyi sansür sebebiyle yalnızca platonik bir arkadaşlık olarak göstermek zorunda kalınmıştır. Benzer şekilde, yakın dönemde çekilen tarih temalı filmlerde Çin Komünist Partisi’nin resmi anlatısına aykırı olabilecek detaylar ayıklanır veya yeniden kurgulanır. Devlete bağlı Sansür Kurulu (eski adıyla SARFT, günümüzde Çin Ulusal Radyo ve Televizyon İdaresi) her filmi inceler ve uygun bulmadığı yapımların gösterimine izin vermez. 2016’da çekilen Peder ve Oğul (Shadows) filmi gibi bazı yapımlar, politik içerikleri nedeniyle festivallerde ödül kazansalar bile ülkede yasaklanabilmektedir. Bu tür kontrol mekanizmaları, sinemacıların otosansür uygulamasına da yol açmakta, böylece sektör büyük ölçüde devletin onayladığı temalar etrafında üretim yapmaktadır.
Yerli Gişe Rekorları ve Teşvik Stratejileri
Çin hükümeti, küresel ölçekte başarılı olabilecek kendi gişe rekortmeni filmlerini çıkarmayı stratejik bir hedef olarak belirlemiştir. Bu doğrultuda yerli filmlerin gişede başarılı olması için çeşitli teşvikler ve koruyucu politikalar uygulanır. Öncelikle, yabancı filmlerin gösterimi kotalar ve zamanlama kısıtlamaları ile sınırlandırılır (detayları aşağıda ele alınacaktır). Özellikle Çin Yeni Yılı ve Ulusal Gün gibi önemli tatil sezonlarında, sinema salonları ağırlıklı olarak yerli büyük yapımları gösterime sokar; yabancı filmlere bu dönemlerde sınırlama getirilerek yerli filmlerin rekabet baskısı olmadan rekor kırması sağlanır. Ayrıca devlet, yüksek bütçeli yerli projelere dolaylı mali destekler sunar ve propaganda değeri yüksek filmlerin devlet kurumlarınca toplu izlenmesini teşvik eder. Son yıllarda bunun meyveleri net şekilde görülmüştür: 2020’de Çin gişesinde yılın en çok hasılat yapan ilk 10 filminin tamamı yerli yapımlardı. Hatta o yıl toplam gişe hasılatının %83’ünden fazlası Çin filmlerinden geldi. Benzer biçimde 2023 yılında, Çin’de en çok izlenen 10 film arasına tek bir Hollywood yapımı bile giremedi. Bu tablo, devletin yerli filmleri ön plana çıkarma stratejisinin başarılı olduğunu göstermektedir. Yetkililer ayrıca Çin kültürünü yücelten veya tarihi zaferleri konu alan epik filmleri (“ana melodi” filmleri olarak da bilinir) destekleyerek milli duyguları pekiştiren yapımlar üretmeyi hedeflemektedir. Örneğin, Çin donanmasını kahramanca tasvir eden Kurt Savaşçısı 2 (2017) ve 1950’lerdeki Kore Savaşı’nı anlatan Changjin Gölü Muharebesi (2021) gibi filmler, güçlü resmi destek ve tanıtımla rekor gişe geliri elde etti. Bu tür başarı hikâyeleri, Çin’in küresel kültür sahnesine kendi blockbuster (büyük gişe) filmleriyle damga vurma vizyonunun bir parçasıdır.
3. Küresel Pazarda Çin Filmlerinin Konumu
Dev Pazar ve Yerel Gişe Hâkimiyeti
Çin, günümüzde dünyanın en büyük sinema pazarlarından biri haline gelmiştir. Hatta 2020 yılında pandemi etkisiyle Kuzey Amerika’daki salonlar kapanırken, Çin toplam gişe hasılatında ABD/Kuzey Amerika’yı geride bırakarak dünyanın en büyük sinema pazarı oldu. O yıl Çin sinema gişesi 3,1 milyar dolar gelirle birinci sıraya yükseldi. Pandemi sonrasındaki dönemde de Çin’in yıllık gişe geliri ABD’yle yarışır düzeydedir. Ülkede halihazırda 1,4 milyarlık nüfusa hitap eden on binlerce sinema perdesi mevcuttur ve toplam seyirci sayısı yılda 1 milyar bilet düzeyini bulmaktadır. Yerli filmler, bu dev pazarda izleyicinin ilk tercihi konumundadır. Çinli seyirciler kültürel olarak kendi filmlerine güçlü bir ilgi göstermekte ve devlet politikaları da bunu desteklemektedir. Sonuç olarak, Hollywood yapımları globalde büyük başarı kazansa dahi Çin’de çoğunlukla yerli filmlerin gerisinde kalmaktadır. Örneğin, Disney’in küresel çapta 1 milyar dolar hasılatı aşan bir süper kahraman filmi (Deadpool & Wolverine olarak anılan yapım), Çin’de ancak 57 milyon dolar gelir elde ederek yılın listesinde 15. sırada kalmıştır; buna karşılık aynı yıl vizyona giren bir Çin komedi-dram filmi olan Mirasçı (Zhua Wa Wa) ülke içinde yaklaşık 460 milyon dolar kazanmıştır. Nitekim 2023 yılında Çin gişesinde ilk 10’a hiçbir Hollywood filmi girememiş, 2024’te ise sadece bir yabancı film (Godzilla x Kong) listeye dahil olabilmiştir. Bu veriler, Çin pazarında yerli yapımların mutlak bir hakimiyet kurduğunu ortaya koyuyor. Yerli filmlerin yüksek izleyici rakamları, bir yandan Çin kültürel içeriklerinin kendi coğrafyasında ne kadar güçlü olduğunun, diğer yandan da hükümetin pazar koruma politikalarının etkisinin göstergesidir.
Uluslararası Festivallerdeki Başarılar
Çin sinemasının uluslararası alandaki konumu sadece ticari büyüklükle değil, sanatsal başarılarla da pekişmiştir. Özellikle 1980’lerden itibaren Çinli yönetmen ve filmler prestijli film festivallerinde önemli ödüller kazanmaya başladı. 1988’de Zhang Yimou’nun Kırmızı Darı Tarlaları filmi Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı’yı kazanarak bir ilke imza attı ve dünyada ses getirdi. Bunu takiben, Chen Kaige’nin Ba wang bie ji (Farewell My Concubine / Elveda Cariyem) filmi 1993 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan ilk Çin filmi oldu. Bu zafer, Çin sinemasının dünya sinemasındaki saygınlığını perçinledi. Ardından gelen yıllarda Çin yapımları ve yönetmenleri Cannes, Venedik, Berlin gibi festivallerde ödüle layık görülmeye devam etti. Örneğin, Tian Zhuangzhuang (1993’te Mavi Uçurtma ile) ve Wang Xiaoshuai (2001’de Beijing Bisikleti ile) Gümüş Ayı ödülleri kazanırken; Jia Zhangke 2006’da Sanxia Haoren (Still Life) filmiyle Venedik’te Altın Aslan’a uzandı. Oscar cephesinde ise, Ang Lee’nin yönettiği Çin kültürüne dayanan Kaplan ve Ejderha (Crouching Tiger, Hidden Dragon) filmi 2000 yılında En İyi Yabancı Film Oscarı dahil 4 ödül kazanarak büyük başarı elde etti ve ABD tarihinde en yüksek gişe geliri elde eden yabancı dilde film oldu. Ayrıca Zhang Yimou’nun Kahraman ve Parlayan Hançerler filmleri, Yabancı Dilde Film dalında Oscar adayı olarak ilk beşe girmeyi başardı. Bu örnekler, Çin sinemasının sanatsal kalitesinin ve anlatı güçlülüğünün evrensel ölçekte takdir gördüğünü gösteriyor. Uluslararası festivallerde boy gösteren Çinli yönetmenler, ülkelerindeki kısıtlayıcı ortama rağmen yaratıcı bakış açılarıyla evrensel meselelere eğilebilmiş ve dünya sinemasına katkı sunmuştur. Dolayısıyla Çin sinemasının küresel pazardaki konumu, yalnızca gişe büyüklüğüyle değil, aynı zamanda elde ettiği saygın ödüller ve kritik övgülerle de tanımlanmaktadır.
Hollywood ile Rekabet Eden Yanlar
Çin film endüstrisi, teknik ve içerik açısından artık Hollywood ile boy ölçüşebilecek bir düzeye gelme yolundadır. Özellikle son yıllarda üretilen yerli blockbuster filmler, görsel efektler, aksiyon sahneleri ve prodüksiyon kalitesi bakımından Hollywood standartlarını yakalamıştır. Örneğin, 2019 yapımı bilimkurgu epiği The Wandering Earth (Gezegenimiz: Dünya), Çin sinemasında çığır açan bir yapım olarak nitelendirildi. Güneş sistemini terk etmek zorunda kalan insanlığın hikâyesini anlatan bu film, Çin’de Lunar New Year (Yeni Yıl) tatilinin en büyük gişe hiti olmuş ve Çin bilimkurgusunda bir dönüm noktası kabul edilmiştir. Gelişmiş özel efektleri ve küresel felaket temasına Çin’e özgü bir bakış açısı getirmesiyle övgü alan The Wandering Earth, Çin kültürünün dünya ölçeğinde anlatılabileceği yeni türlere başarıyla adım attığını gösterdi. Benzer şekilde, Kurt Savaşçısı 2 (Wolf Warrior 2) filmi Hollywood tarzı yüksek tempolu aksiyonuyla dikkat çekti. 2017’de vizyona giren bu film, Çin özel kuvvetlerinden bir askerin yurtdışındaki macerasını işleyerek Çin’in “Rambo” tarzı aksiyon serisi olarak ün kazandı. Kurt Savaşçısı 2, Çin gişesinde 5,68 milyar yuan (yaklaşık 854 milyon $) hasılat elde ederek, tek bir ülkede en çok kazanan filmler sıralamasında tüm zamanların ikinci sırasında yer aldı – dünya genelinde tek bir pazarda daha yüksek bir rakama sadece Star Wars: Güç Uyanıyor filmi Kuzey Amerika’da ulaşabilmiştir. Bu olağanüstü başarı, Çin yapımı bir filmin kendi iç pazarında Hollywood’un rekorlarına yaklaşabileceğini ispatladı. Yine de, bu filmlerin başarısının büyük oranda Çin iç pazarına yönelik olduğu not edilmelidir; Kurt Savaşçısı 2 veya The Wandering Earth gibi yapımlar uluslararası dağıtıma girseler de, Çin dışındaki gişe performansları mütevazı kalmıştır.
Bununla birlikte, Çin sinemasının rekabetçi yanları sadece gişe veya teknik beceriyle sınırlı değil. Konu çeşitliliği ve anlatı özgünlüğü açısından da Hollywood’a alternatif oluşturabilecek işler çıkmaya başladı. Tarihi destanlar, efsaneler, dövüş sanatları (wuxia) filmleri ve modern şehir dramları gibi zengin bir tür yelpazesi mevcut. Çin filmleri, kendi kültürel motiflerini (Örneğin Shaolin rahipleri, Konfüçyüsçü temalar, mitolojik öğeler) modern hikâye anlatım teknikleriyle harmanlayarak küresel izleyiciye sunma potansiyeline sahip. Özellikle animasyon alanında, Çin yapımı Ne Zha (2019) gibi filmler hem yerel gişede rekor kırdı hem de Asya genelinde ilgi topladı. Hollywood benzeri süper kahraman filmleri üretmek yerine, Çin mitolojisinden beslenen kahramanlar yaratılması, global pazarda farklılaşma sağlayabilir. Ayrıca Çin’in düşük bütçeli ama özgün sanatsal filmleri de (örn. bağımsız yönetmen Bi Gan’ın işleri gibi) dünya festivallerinde ilgi görmekte, bu da çeşitlilik anlamında rekabet gücünü gösteren bir unsur. Sonuç olarak, teknolojik kapasitelerini yükselten, büyük bütçeli yapımlara imza atan ve özgün kültürel içeriklerini ön plana çıkaran Çin sineması, Hollywood’a hem ticari hem de içeriksel anlamda güçlü bir rakip olma yolunda ilerlemektedir. Bu rekabet şimdilik daha çok Çin iç pazarıyla sınırlı kalsa da, Çin film endüstrisinin gelişim ivmesi düşünüldüğünde, orta vadede uluslararası izleyici çekme konusunda da etkisini artırması beklenebilir.
4. Hollywood ile Rekabet Gücü
Hollywood’un Çin Pazarı Stratejileri ve İş Birlikleri
Hollywood stüdyoları, Çin pazarının muazzam büyüklüğünü fark ederek son birkaç on yılda bu pazara girmek ve pay almak için çeşitli stratejiler geliştirdiler. 1990’ların ortasından itibaren Çin’in kademeli olarak yabancı filmlere kapı aralamasıyla birlikte, büyük Hollywood yapımcıları filmlerini Çin’de gösterebilmek adına Çin hükümetiyle müzakere etmeye başladılar. Özellikle 2000’lerde Çin gişesi hızla büyürken, pek çok Hollywood filmi toplam hasılatının önemli bir kısmını Çin’den elde etmeye başladı. Bu durum, Hollywood’un Çin’e özel hamleler yapmasına yol açtı. Ortak yapımlar ve iş birlikleri, bu hamlelerin başında gelir. Hollywood stüdyoları, Çin’deki kotaları aşmak ve sansür engellerini hafifletmek için yerel şirketlerle ortak projeler geliştirdiler. Örneğin Disney, Iron Man 3 filminin Çin gösterimi için ekstra sahneler çekip Çinli oyuncular ekleyerek ve Çin’de DMG adlı şirketle ortaklık kurarak filmi adeta yarı Çin yapımı hale getirdi. Benzer şekilde Legendary Pictures tarafından Zhang Yimou yönetiminde çekilen The Great Wall (Çin Seddi) filmi, Çin-Hollywood ortak yapımı olarak Matt Damon gibi Hollywood yıldızlarını Çin tarihi bir konseptle bir araya getirdi. Bazı büyük bütçeli filmlere Çinli şirketlerin yatırımcı olarak katılması da yaygınlaştı; örneğin Transformers serisinin bazı filmlerinde ve Warcraft uyarlamasında Çin sermayesi yer aldı. 2016’da Çinli Dalian Wanda Grubu, Hollywood’un büyük stüdyolarından Legendary Entertainment’ı $3.5 milyar karşılığında satın alarak doğrudan Hollywood içerik üretimine adım attı. Tüm bu girişimler, Hollywood ile Çin sinema endüstrisinin giderek iç içe geçtiği bir ekosistem yarattı. Hollywood filmleri Çin pazarında yüksek gelir elde etmeyi umarken, Çin de Hollywood’un teknolojisinden ve küresel pazarlama deneyiminden faydalanmayı amaçlıyor. Bu karşılıklı bağımlılık, son yıllarda çekilen birçok filmde somutlaştı: Hızlı ve Öfkeli serisinden Transformers filmlerine dek pek çok yapım Çin’de geçen sahneler, Çinli karakterler veya ürün yerleştirmeler barındırarak Çinli izleyiciye göz kırptı.
Yabancı Filmlere Yönelik Kotalar ve Sınırlamalar
Çin, kendi sinema sektörünü korumak ve yabancı kültürel nüfuzu kontrol altında tutmak için uzun yıllardır yabancı film kotası uygulamaktadır. Bu kota, bir yıl içinde Çin sinemalarında gösterilebilecek ithal (yabancı) film sayısını sınırlar. Uygulama ilk olarak 1994 yılında başladı ve o yıl sadece 10 adet yabancı filme (çoğu Hollywood yapımı) Çin’de dağıtım izni verildi. Kota 2002’de (Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne girişi sonrasında) 20 filme çıkarıldı, 2012’de ise ABD ile yapılan bir anlaşma sonucu 34 filme yükseltildi. Bu 34 filmin de en az 14’ünün 3D veya IMAX formatında olması şart koşuldu ki bu, genelde büyük bütçeli Hollywood filmlerine avantaj sağlayan bir hüküm oldu. Bunun dışında, kota dışı “buy-out” denen sabit ücretli yabancı filmlerin de sınırlı sayıda ithaline izin veriliyor ancak bunlar gişe gelirini paylaşamıyor. Kota sistemine ek olarak, gelir paylaşımı kuralları da yabancı stüdyolar aleyhine olacak şekilde düzenlenmiştir: Çin’de gösterilen bir Hollywood filmi, gişe gelirinin yalnızca %25’ini yapımcı stüdyoya aktarabilmektedir; kalan gelir büyük ölçüde Çinli dağıtıcı ve devlete kalır. Bu oran, dünyadaki diğer pazarların (genelde %40-50) oldukça altındadır. Ayrıca Çin makamları, yabancı filmlerin vizyon takvimini de stratejik biçimde ayarlar. Örneğin, yaz ayları veya Çin Yeni Yılı dönemi gibi kritik zaman dilimleri “karantina dönemleri” olarak belirlenip bu süre zarfında hemen hemen hiç yabancı film vizyona sokulmaz. Bu sayede yerli filmler, en popüler tatil sezonlarında rekabet baskısı olmadan maksimum hasılata ulaşabilir. Hollywood stüdyoları, filmlerinin Çin’de vizyona girebilmesi için senaryolarını önceden onaya sunmak ve gerekli görülen düzenlemeleri yapmak zorundadır. Dünya Savaşı Z filmi, Çin’de onay almak için senaryosunda “zombilerin çıktığı yer” referansını Çin’den başka bir ülkeye çevirmek zorunda kalmış; Doktor Strange filminde Tibetli bir karakter, Çin sansürüne takılmamak için kurgusal bir etnik kökene dönüştürülmüştür. Bu gibi müdahaleler, Hollywood içeriklerinin Çin’e girebilmek adına ciddi değişiklikler geçirmesini gerektiriyor. Sonuç olarak kotalar, düşük gelir payı ve içerik kısıtlamaları bir araya gelerek yabancı filmlerin Çin pazarına girişini oldukça zorlaştırıyor. Bu durum, Çin’in kendi endüstrisini koruma hedefiyle tutarlıdır ve şimdiye kadar Çin sinemasının pazar payını yüksek tutmada etkili olmuştur.
Çin Filmlerinin Küresel İzleyici Potansiyeli
Çin sinemasının dünya çapında Hollywood’a rakip olabilmesi, büyük ölçüde Çin yapımlarının küresel izleyicileri çekebilme başarısına bağlıdır. Şu an için, Çin filmleri uluslararası gişede sınırlı bir paya sahip; çoğu Çin yapımı film gelirinin çok büyük kısmını kendi iç pazarından elde ediyor. Ancak bu durum gelecekte değişebilir. Çin film endüstrisi, artan tecrübesi ve büyüyen bütçeleriyle uluslararası pazara uygun yapımlar geliştirmeye başladı. Özellikle Asya genelinde Çin filmlerine ilgi son yıllarda artıyor. Geleneksel dövüş filmleri ve tarihi destanlar, Uzak Doğu kültürüne aşina bölgelerde zaten seyirci buluyor. Şimdi bilimkurgu, animasyon, süper kahraman filmleri gibi evrensel türlerde de iddialı işler üretilmeye başlandı. The Wandering Earth filmi, Çin dışında da Netflix platformu üzerinden birçok ülkeye ulaştı ve yabancı izleyicilerden merak uyandırdı. Kurt Savaşçısı 2 ise sınırlı da olsa Kuzey Amerika ve diğer pazarlarda gösterime girerek Çin dışında 100 milyon dolar civarı ek hasılat elde etti (Çin içi rakamları yanında düşük kalsa da bu, Çin yapımları için rekor düzeydi). Ayrıca Çin, ortak yapımlar yoluyla da küresel pazara entegre olma yolunu deniyor. Kung Fu Panda 3 filmi, ABD’li DreamWorks ile Oriental DreamWorks’ün ortak prodüksiyonu olarak Çin kültür öğelerini batılı animasyon tekniğiyle harmanladı ve dünya genelinde başarılı oldu. İleride benzer şekilde Marvel veya DC benzeri büyük serilerde Çinli süper kahramanların dahil edilmesi, Çin mitolojisinden karakterlerin global filmlerde boy göstermesi gibi adımlar da gelebilir.
Yine de, Çin filmlerinin küresel izleyici çekmesinin önünde bazı engeller mevcut. Dil ve kültür bariyerleri, en büyük meydan okumadır. Hollywood filmleri yıllardır evrensel temaları ve basit anlatı formüllerini kullanarak dünya çapında anlaşılabilir ve çekici içerikler sunuyor. Çin filmleri ise genellikle kendi tarih ve kültürel referanslarına dayalı olduğundan, batılı izleyici için daha “yabancı” gelebiliyor. Örneğin, Çin’de büyük ilgi gören milliyetçi temalı aksiyonlar veya propaganda filmleri, yabancı seyirci nezdinde aynı karşılığı bulmayabiliyor. Kurt Savaşçısı 2 filminin aşırı Çin merkezli söylemi, Batı pazarlarında geniş kitlelere ulaşmasına engel oldu. Bir diğer mesele ise yaratıcı özgürlük kısıtları: Çin’de sansür nedeniyle doğrudan eleştirel veya tartışmalı konular işlenemediği için, hikâyeler zaman zaman “fazla güvenli” bulunabiliyor. Halbuki global izleyici, cesur ve özgün hikâyelere değer veriyor. Bu noktada, Çin sinemasının uluslararası alanda başarılı olabilmesi için içerik çeşitliliğini ve cesaretini artırması gerekebilir.
Bununla birlikte, Çin’in elinde ciddi avantajlar da var. Muazzam finansal kaynaklar sayesinde, dünyanın en büyük bütçeli filmlerini çıkarabilecek potansiyele sahip. Ayrıca teknik altyapısını geliştirmek için Hollywood’un en iyi görsel efekt uzmanlarını ve stüdyolarını bile satın alabiliyor veya transfer edebiliyor (Weta Digital gibi efekt şirketlerine Çin sermayesi yatırımları örnek verilebilir). Çinli oyuncular ve yönetmenler de uluslararası projelere dahil oldukça, isimlerinin bilinirliği artıyor. Örneğin, aktris Fan Bingbing veya oyuncu Donnie Yen, Hollywood yapımlarında göründükçe küresel tanınırlıkları yükseldi. Gelecekte Çin, yumuşak gücünü sinema aracılığıyla küresel kitlelere yaymak için daha evrensel temalı, farklı dillerde versiyonları hazırlanan veya doğrudan İngilizce çekilen yapımlara yönelebilir. Nitekim son yıllarda bazı Çin filmleri, uluslararası pazara uygun şekilde İngilizce dilinde de çekiliyor veya dublaj yerine altyazı ile anında dünya pazarına sunuluyor. Özetle, Çin filmlerinin dünya çapında izleyici çekme potansiyeli giderek artıyor ancak Hollywood’a denk bir küresel etki yaratmaları, hem içerik stratejilerindeki uyuma hem de seyirci alışkanlıklarındaki dönüşüme bağlı olacak. Çin sinemasının şu anki güçlü iç pazar konumunu, zamanla daha global bir kültürel güç konumuna taşıyıp taşıyamayacağı önümüzdeki yıllarda netleşecektir.
5. Çin’in Sinema Aracılığıyla Soft Power Stratejisi
Sinema ile Uluslararası Diplomasi ve Kültürel Nüfuz
Kültür ve eğlence sektörü, ülkelerin yumuşak güç (soft power) stratejilerinde önemli bir araçtır. ABD’nin on yıllardır Hollywood filmleriyle dünya genelinde Amerikan yaşam tarzını ve değerlerini yayması gibi, Çin de kendi yükselen gücünü sinema yoluyla küresel ölçekte kabul ettirmeyi hedeflemektedir. Çin liderliği, bu konuda açık bir vizyon ortaya koymuştur. 2013 yılında Başkan Xi Jinping, propaganda ve medya görevlilerine “Çin’in hikâyesini iyi anlatın, Çin’in sesini doğru şekilde dünyaya duyurun” talimatını vermiştir. Bu ifade, sinema ve televizyon içeriklerinin uluslararası imaj inşasında kullanılacağının bir göstergesiydi. Nitekim 2000’lerden bu yana Çin, film endüstrisini bir diplomasi aracı haline getirmek için sistematik adımlar atıyor. Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerde Konfüçyus Enstitüleri kurulurken, bu coğrafyalara yönelik Çin filmleri de artan oranda dolaşıma sokuluyor. 2010’larda başlatılan Kuşak ve Yol Girişimi sadece ekonomik değil kültürel etkileşimi de içeriyor; Çin, Kuşak-Yol güzergâhındaki ülkelere film festivalleri düzenlemek, ortak yapım anlaşmaları imzalamak ve yerel dillere çevrilmiş Çin filmlerini ulaştırmak konusunda aktif. Her yıl 100’ün üzerinde Çin yapımı film, Asya, Afrika ve Doğu Avrupa ülkelerine ihraç edilip yerel dillere dublajlanıyor – bu da Çin’in kültürel etkisinin sınırlarını genişletiyor. Böylece, Çin sineması özellikle gelişmekte olan ülkelerde Amerikan filmlerine bir alternatif olarak konumlandırılıyor. Örneğin, Afrika’da bazı bölgelerde Çin, yerel televizyonlarda kendi dizilerini ve filmlerini yayınlayarak kitlelere ulaşıyor ve Çin’i dost bir ülke olarak tanıtıyor. Bu çabalarda amaç, Çin’e yönelik sempati ve anlayışı artırmak, Çin’in politik çıkarlarına zemin hazırlayacak kültürel bir yumuşak güç alanı yaratmak. Sinema yoluyla kurulan bu bağlar, resmi diplomasiye yardımcı bir rol oynuyor; Çinli liderlerin yurtdışı ziyaretlerinde o ülkeyle ortak film haftaları düzenlenmesi veya Çin’in finanse ettiği sinema komplekslerinin açılması gibi jestler, kültürel diplomasinin parçaları haline geldi.
Filmlerde Kültürel Anlatılar ve Propaganda Unsurları
Çin sinemasının soft power stratejisinin önemli bir boyutu da kültürel anlatılar yoluyla mesaj verme çabasıdır. Çin yapımları, sıklıkla Çin medeniyetinin öğelerini, tarihini ve ideolojik duruşunu yansıtan hikâyeler içermektedir. Son yıllarda özellikle “ana melodi” (主旋律) olarak adlandırılan resmi ideolojiye yakın filmler ön plandadır. Bu filmler, Çin Komünist Partisi’nin kahramanlıklarını, Çin ulusunun birlik ve direnişini, kalkınma başarılarını vurgulayan yapımlardır. Örneğin 2018’de vizyona giren Amazing China (Muhteşem Çin) adlı belgesel film, Xi Jinping döneminde Çin’in elde ettiği teknolojik ve ekonomik başarıları övgüyle derleyerek geniş kitlelere sunuldu; bu film adeta bir propaganda gösterisi olarak devlet medyasında da yoğun biçimde tanıtıldı. Tarih konulu filmlerde ise resmi tarih tezini destekleyen anlatılar tercih ediliyor. 2020 yapımı Sekiz Yüz (The Eight Hundred) filmi, 1937’de Japonlara karşı savaşan Çin askerlerini konu alıyordu ve büyük gişe başarısı yakaladı. Ancak bu filmle ilgili ilginç bir nokta, hikâyenin aslında Çin Cumhuriyeti (Milliyetçi hükümet) ordusunun direnişi üzerine olmasına rağmen, film tanıtımlarında ve alt metninde Çin Komünist Partisi’nin zaferdeki rolünün öne çıkartılmasıydı. Bu durum, tarihsel anlatıların bile günümüz siyasi ihtiyaçlarına göre uyarlandığını gösteriyor. Çin Komünist Partisi, kendi meşruiyetini güçlendirmek için sinemayı bir hafıza inşası aracı olarak kullanıyor; filmler aracılığıyla parti kendini daima vatanı kurtaran, halkın yanında duran güç olarak resmediyor.
Benzer şekilde, günümüzü konu alan aksiyon ve dram filmlerinde de Çin’in küresel bir güç olarak olumlu imajı çiziliyor. Kurt Savaşçısı serisinde Çin ordusu ve özel kuvvetleri, yurtdışında masumları kurtaran ve batılı kötü güçleri alt eden kahramanlar olarak betimleniyor. Bu seri o kadar popüler oldu ki Çin’in agresif dış politika söylemi Batı’da “Wolf Warrior diplomasisi” diye anılır hale geldi – doğrudan filmin adından türetilen bu tabir, Çinli diplomatların sert ve milliyetçi üslubunu tanımlıyor. Yani bir film, ülkenin diplomatik imajıyla özdeşleşebilecek kadar güçlü bir propaganda aracı olabiliyor. Öte yandan, Çin sinemasında kültürel yumuşak güç unsurları sadece propaganda biçiminde değil, daha incelikli kültür tanıtımı şeklinde de görülebiliyor. Örneğin, dönem filmleri ve tarihi destanlar, geleneksel Çin değerlerini ve estetiğini ön plana çıkararak yabancı izleyicilere Çin kültürünün zenginliğini aktarmayı hedefliyor. Bir Zamanlar Çin’de serisi ya da İp Man filmleri, dövüş sanatları üzerinden Çin’in onur, adalet, fedakârlık gibi değerlerini romantize edip küresel hayran kitlesi oluşturdu. Animasyon filmlerde Çin mitolojisinden figürlerin (ejderhalar, tanrılar, kahramanlar) modern hikâyelere uyarlanması, genç kitlelere bu unsurları sevdirmeyi amaçlıyor. Kısacası, Çin yapımları bir yandan bariz propaganda mesajları taşırken, diğer yandan da Çin’in yumuşak güç unsurlarını – dil, estetik, tarih, değerler – yurt dışına ihraç eden taşıyıcılar konumunda.
Yumuşak Güç Unsuru Olarak Çin Sinemasının Geleceği
Çin sinemasının soft power stratejisi, uzun vadede Çin’e küresel kültür rekabetinde avantaj sağlamayı hedefliyor. Peki geleceğe baktığımızda bu stratejinin etkili olma olasılığı nedir? Birkaç boyutta değerlendirmek mümkün. İlk olarak, ekonomik sürdürülebilirlik: Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olarak sinema sektörüne kesintisiz yatırım yapabilecek güce sahip. Bu maddi güç, uzun soluklu bir kültürel hamle yapma kapasitesini gösteriyor. Hollywood’un yüzyıla yakın süredir dünya kültürüne etkisini düşünürsek, Çin de belki on yıllar boyunca sinemaya yatırım yaparak benzer bir etki inşa etmeye çalışacaktır. Nitekim Çin devlet planlarında, 2035’e kadar kültürel alanda “uluslararası birinci sınıf yaratıcı güç” olma hedefi bulunuyor ve film sektörü de bunun parçası. İkinci olarak, içerik kalitesi ve çeşitliliği: Soft power’ın kalıcı olabilmesi için üretilen içeriklerin gerçekten kaliteli ve farklı coğrafyalarda karşılık bulabilecek nitelikte olması gerekir. Çin sineması teknik olarak gelişse de, ifade özgürlüğü kısıtları nedeniyle hikâye anlatımı konusunda hala tam potansiyeline ulaşamamış durumda. Eğer ileride sansür uygulamaları yumuşar ve daha evrensel hikâyelere izin verilirse, Çin’den dünya çapında kült filmler çıkması mümkün. Bu da Çin’e büyük bir yumuşak güç artısı sağlayacaktır.
Öte yandan, güven ve algı meselesi de önemli. Hollywood sadece film üretmez, aynı zamanda bir hayal makinesi olarak dünya genelinde sempati uyandırmıştır. Amerikan yaşam tarzı, demokratik değerler veya “Amerikan rüyası” kavramları, Hollywood filmlerinin satır aralarında nesillerce aktarıldı ve pek çok ülkede ilham kaynağı oldu. Çin filmlerinin küresel izleyicide benzer bir duygusal etki yaratması için Çin’in imajının pozitif ve çekici hale gelmesi gerekiyor. Ancak günümüzde Batı kamuoyunda Çin’e dair insan hakları kaygıları, otoriterlik eleştirileri bulunduğundan, Çin sinemasının mesajlarına şüpheyle yaklaşılabiliyor. Bu durum, Çin’in yumuşak gücünü sınırlayan bir faktör. Belki de bu yüzden, Çin soft power stratejisini öncelikle gelişmekte olan ülkelere yönlendiriyor; bu bölgelerde Çin’in altyapı yatırımları ve “ortak kader” söylemi daha olumlu karşılık bulabiliyor. Sinema da bu söylemi destekleyici bir araç olarak kullanılıyor.
Gelecekte Çin sinemasının Hollywood’a gerçek bir rakip olarak anılması, küresel popülerlik kazanmasına bağlı olacak. Bir ölçüt olarak, Disney, Marvel veya DC gibi küresel marka haline gelmiş serilere benzer şekilde, Çin kaynaklı bir film serisinin veya karakterin dünya genelinde fenomen haline geldiğini görürsek, bu dönüm noktası olacaktır. Örneğin, bir Çin süper kahramanı ya da tarihi figürü, uluslararası gençlik arasında benimsenirse (tıpkı Japonya’nın anime karakterleri veya K-Pop müzik grupları gibi), Çin’in yumuşak güç atağı başarıya ulaşmış sayılabilir. Bu doğrultuda Çin, son dönemde Asya’daki Kore Dalgası (Hallyu) gibi örnekleri de yakından inceliyor. Küresel kültür rekabetinde Güney Kore, müzik ve dizilerle beklenmedik bir yumuşak güç elde etti. Çin ise sinema başta olmak üzere geniş kapsamlı bir kültürel cephane ile benzer bir etki yaratmayı arzuluyor.
Sonuç olarak, Çin sineması hem ekonomik büyüklüğü hem de devlet destekli stratejik vizyonu sayesinde Hollywood’a rakip olma potansiyelini barındırmaktadır. İç pazarda elde ettiği üstünlüğü zaten kanıtlamış olan Çin film endüstrisinin önündeki bir sonraki hedef, evrensel bir cazibe yakalayabilmektir. Bunu sağlamak için yapımlarının kalitesini dünya standartlarında tutarken, evrensel insani temaları da ustalıkla işleyebilmesi gerekecek. Çin’in sinema aracılığıyla yürüttüğü yumuşak güç hamlesi, ülkenin genel yükselişiyle paralel biçimde ilerliyor. Eğer Çin, ekonomik güçten kültürel güce geçişi başarıyla gerçekleştirebilirse, önümüzdeki on yıllarda uluslararası film piyasasında “Çinwood” adını verebileceğimiz bir olguya tanıklık edebiliriz. Ancak bu süreçte karşılaşılan içerik kısıtları ve farklı kültürlere hitap etme zorlukları, aşılması gereken önemli engeller olmaya devam ediyor. Yine de şurası net ki: Çin, sinema perdesini sadece eğlence için değil, aynı zamanda dünya sahnesinde kendi hikâyesini anlatmak ve yumuşak gücünü pekiştirmek için ustaca kullanmaya kararlı görünüyor. Bu da Çin sinemasını, Hollywood’un uzun süredir neredeyse tek başına sürdürdüğü küresel kültürel liderlik yarışında dikkate alınması gereken bir rakip haline getiriyor.
Bu makale Teori Dergisi’nden alınmıştır.