“İspat edilemeyen ancak doğru kabul edilen ‘şey’ için inanç sözcüğünü kullanırız. Bilgi ve inanç birbirinin karşıtıyken söz konusu karşıtlığı örtmeye yönelik idealist düşünürlerin ağızda sakız ettikleri sözde kabul, inanca bağlı bilgidir. Oysa bilgi sözcüğünün has anlamında inanca yer yoktur. Spiritüalizm ise dünyanın manevi bir kökene dayandığı iddiasındadır.” Son yıllarda yükselen ancak uzun süredir tartışılan dindarlaşma ve muhafazakârlaşma eğilimleriyle paralel olarak zıttı da gelişmeye başladı. Kurumsal dinlerden uzaklaşma eğilimleri de gündeme geldi. Fakat bu uzaklaşma, ateizme veya materyalizme yönelmedi. Bu eğilimlerin bir kısmı deizm ile ilgiliyken diğer bir kısmı alternatif manevi arayışlara yöneliyor.
Oysa bilgi sözcüğünün has anlamında inanca yer yoktur. Spiritüalizm ise dünyanın manevi bir kökene dayandığı iddiasındadır.” Son yıllarda yükselen ancak uzun süredir tartışılan dindarlaşma ve muhafazakârlaşma eğilimleriyle paralel olarak zıttı da gelişmeye başladı. Kurumsal dinlerden uzaklaşma eğilimleri de gündeme geldi. Fakat bu uzaklaşma, ateizme veya materyalizme yönelmedi. Bu eğilimlerin bir kısmı deizm ile ilgiliyken diğer bir kısmı alternatif manevi arayışlara yöneliyor.
Bu eğilimlerin bir kısmı deizm ile ilgiliyken diğer bir kısmı alternatif manevi arayışlara yöneliyor. Birçok kişi; Budizm, meditasyon, yoga, reiki ve taichi, tantra, şamanlık, kuantumculuk, alternatif tıp ya da şifacılığın her türü, ruh çağırma, medyumluk, falcılık, astroloji, uzaylılarla iletişim arayışı, enerji çalışmaları, ışık işçiliği, numeroloji gibi mistik uygulamalara ilgi göstermekte; bazen bu pratikleri spiritüel öğretilerle birleştirirken bazen de sağlık ve şifa arayışlarıyla ilişkilendirmektedir. Bunun en ilginç tarafıysa bu Yeni Dinlere inanan insanların, özellikle yüksek eğitimli, orta-üst gelir grubuna mensup, profesyonel meslekleri olan genç ve orta yaşlılar olmasıdır. Orta sınıflar nezdinde sağlıklı yaşam söyleminin hegemonik hale gelmesi ve insanların bedenleriyle olan ilişkilerinin niteliği olarak değişmesi, bu durumda önemli bir rol oynuyor. Elbette tek neden bu değildir. Bu durumun altında önemsenmesi gereken bir toplumsal, ideolojik, sosyoekonomik nedenler var.
Yeni Dinlere yönelik ilgi nereden besleniyor? Bu tür inançlara sahip insanlar, hangi dinamiklerle hareket ediyorlar? Kendini seküler olarak tanımlayan ve bunu kimlik olarak benimsemeye yatkın kesimin içinde yükselen Yeni Dinî İnançların pratikleri bir tür tarikatlaşmayla sonuçlanıyor. Buna “seküler tarikatlaşma” ismi rahatlıkla verilebilir. Ancak bunları klasik tarikatlarla karıştırmamak gerekir. Çünkü Yeni Ortaçağın ideolojileri olarak yükselen Yeni Dinî İnançlar, onlara inananların yaşam tarzıyla uyumlu değerleri temsil ettiği ve pratikte bu değerlerin sınırlarını çizdiği için bir metafor olarak “tarikatlaşma”dan bahsettiğimiz, sanırım anlaşılacaktır. Kuşkusuz neoliberalleşen, taşrada dini tarikatlaşmayı metropollerde ise seküler tarikatlaşmayı besleyen bir içerikle hayata geçiyor. Yeni Dinî İnançlar olgusunu bu çerçevede incelemek hem gerçeğe en yakın saptamalar yapılabilmek hem de eleştirinin sınırlarını çizebilmek bakımından kaçınılmazdır.
Yeni Çağ inançları ve neoliberalizmin toplumsal dinamikleri, 20. yüzyılda Batı toplumlarında yaşanan derin kültürel ve manevi dönüşümlerin bir sonucu olarak şekillenmiştir. Modernleşmenin başlangıcında insan, doğa ve kendi kaderi üzerinde tam kontrol sahibi olmayı savunmuş, bu dönemin ideolojisi, bilimin ve aklın her şeyi ölçülebilir ve öngörülebilir kılacağına inanmıştır. Ancak kapitalizmin, emperyalizmin ve sosyal eşitsizliklerin etkisiyle, Batı toplumları derin bir manevi boşluk ve belirsizlik içine sürüklenmiştir. Bu noktada, Yeni Çağ inançları ve neoliberalizmin ideolojileri, bireysel özgürlük, içsel huzur ve manevi arayış vaatleriyle toplumu yeniden şekillendirmeye başlamıştır.
Yeni Çağ inançlarının temel özelliklerinden biri, bireysel özgürlüğü ve manevi arayışı ön plana çıkarmasıdır. Geleneksel dinlerin katı inanç sistemlerinden uzaklaşan bireyler, yoga, meditasyon, astroloji ve alternatif tıp gibi uygulamalarla kendi ruhsal ve bedensel iyileşmelerini arayış içine girmiştir. Bu inanç sistemleri, bireyleri toplumsal ve tarihsel sorumluluklardan uzaklaştırırken, onları kendi içsel dünyalarına ve kişisel çözüm arayışlarına yönlendirmektedir. Böylece, toplumsal sorunlardan kaçan, bireysel bir “kurtuluş” arayışı ortaya çıkmaktadır.
Neoliberalizm ise bu bireyselci dönüşümü ekonomik ve toplumsal düzeyde pekiştiren bir ideolojidir. Bireyi, toplumsal bağlardan ve kolektif sorumluluklardan uzaklaştırarak, özgürlüğü yalnızca bireysel bir mesele olarak tanımlar. Neoliberalizm, bireylerin kendi yaşamlarını kontrol etmelerini ve kişisel başarılarını ön plana çıkarmalarını teşvik ederken, toplumsal eşitsizlikleri ve yapısal sorunları göz ardı etmektedir. Bu bağlamda, Yeni Çağ inançlarıyla neoliberalizm arasında güçlü bir bağ vardır; her iki ideoloji de toplumsal sorumlulukları reddedip, bireysel çözüm ve tatmin arayışını ön plana çıkarmaktadır.
Yeni Ortaçağ olarak adlandırılabilecek bu dönemde, akıl ve bilim araçsallaşmış, yalnızca pragmatik bir biçimde kullanılır hale gelmiştir. Bilim, artık kesin doğruları bulmaktan çok, metafiziksel ve belirsiz anlatılarla örtüştürülerek bir tür haklı çıkarma aracı haline gelmiştir. Bu anlayış, akıl ve bilimin sınırlarını aşan bir inanç sistemini benimsemektedir. Örneğin, alternatif sağlık uygulamaları ve spiritüel arayışlar, bilimsel temellere dayanmadan, insanların içsel tatminini sağlama vaadiyle geniş bir yayılma alanı bulmuştur.
Ancak, bu tür manevi arayışların, toplumsal sorunlara gerçek bir çözüm getirmediği ve bireysel tatminin ötesine geçemediği gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Toplumlar, manevi boşlukları ve bireysel yalnızlıklarını, bir toplumsal aidiyet duygusu oluşturmadan, kişisel anlam arayışları ile doldurmaya çalışmaktadır. Bu süreç, toplumsal bağların zayıflamasına ve bireyselci bir dünyaya doğru evrilmeye yol açmaktadır.
Sonuç olarak, Yeni Çağ inançları ve neoliberalizm arasındaki bağlantılar, modern Batı toplumlarının yaşadığı manevi, kültürel ve toplumsal dönüşümlerin bir yansımasıdır. Bu dönüşümde, akıl ve bilimin araçsallaşması, bireysel özgürlüğün öne çıkması ve toplumsal sorumlulukların göz ardı edilmesi önemli rol oynamaktadır. Ancak, bu tür bir değişim, yalnızca bireysel düzeyde bir kaçış ve tatmin arayışı sunmakta, toplumsal yapının ve eşitsizliklerin çözümüne dair bir perspektif sunmamaktadır. Bu bağlamda, Yeni Çağ inançları ve neoliberalizm, toplumları daha bireyselci, daha yalnız ve daha kontrol edilebilir hale getirmektedir.
Bilim ve Ütopya Dergisi bu ayki sayısında bu konuya detaylica deginimistir. Prof.Dr. Atakan Hatipoğlu “Yeni Ortaçağ ve Yeni Dincilik” , Prof. Dr. İrfan Erdoğan “Hurafelerle Besleyenler ve beslenenler: Neden ve kimler için” başlıklı yazılara ayrıca bakabilirsiniz.
Bu makale Bilim ve Ütopya Dergisi internet sitesinden alınmıştır.
Kaynak