Search
Close this search box.
Search
Close this search box.
Yunan Yoğurdu Miti: Türk Kökenlerinin Kültürel Taklidi
Paylaş

Yunan Yoğurdu Miti: Türk Kökenlerinin Kültürel Taklidi

GİRİŞ

Yoğurt, günümüzde küresel çapta bilinen bir yiyecek olmakla birlikte, kökleri binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Günümüzde “Yunan yoğurdu” adıyla dünyaca tanınan ürün popülerlik kazansa da, tarihi ve dilbilimsel kanıtlar yoğurdun kökeninin esasen Türk kültürüne ait olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Yoğurdun gerçek kökenlerini anlamak için, kelimenin etimolojisi, ilk yazılı kaynaklardaki kullanımı ve sosyal hayattaki yeri incelenmelidir. Tüm bu unsurlar, yoğurdun Türk mirasına ait olduğunu göstermektedir.

“Yoğurt” kelimesinin kökeni, bu gerçeği destekleyen en güçlü göstergelerden biridir. Araştırmalar, kelimenin Türkçedeki yoğurmak fiilinden türediğini ortaya koymaktadır; bu fiil “yoğurmak“, “kıvamını artırmak” veya “kıvama getirmek” anlamına gelir (Durukoğlu, 2017; Özbek, 2022). Durukoğlu (2017), yoğurt ile “sütü uyutmak” gibi geleneksel Türk deyimleri arasındaki bağlantıyı vurgularken, Özbek (2022) kelimenin eski Türkçe metinlerdeki izini sürmekte ve modern ağızlarda da kullanımının sürdüğünü göstermektedir.

Tarihi kaynaklar da bu bulguları doğrulamaktadır. Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserde Kaşgarlı Mahmut, yoğurttan doğrudan bahsetmekte ve üretimi ile tüketimine dair ifadeler sunmaktadır. Aynı şekilde Kutadgu Bilig‘de, yoğurt temel besin kaynaklarından biri olarak listelenmektedir (Fisberg & Machado, 2015). Yoğurdun Batı’ya tanıtılması da Türkler aracılığıyla olmuştur. Fisberg ve Machado (2015), 16. yüzyılda Fransız Kralı I. François’nın, Türk hekimlerin tavsiyesiyle mide rahatsızlıklarını gidermek için yoğurt tüketmeye başladığını belirtmektedir. Benzer şekilde, Özden (2008), Cengiz Han’ın ordularının da yoğurdu temel bir besin kaynağı olarak kullandığını ve böylece yoğurdun Asya’dan Avrupa’ya yayıldığını kaydetmektedir.

Bugün “Yunan yoğurdu” olarak bilinen ürün, tarihi Yunan mutfağına değil, modern pazarlama stratejilerine dayanmaktadır. Aryana ve Olson (2017), yoğurdun Avrupa ve Amerika pazarlarına 20. yüzyılın başlarında girdiğini ve süzme çeşitlerin “Yunan yoğurdu” adıyla pazarlanarak marka haline getirildiğini açıklamaktadır.
Şirin (2019) ise “yoğurt” kelimesinin dünya dillerine Türkçeden geçtiğini ve Eski Yunan metinlerinde böyle bir terime rastlanmadığını vurgulamaktadır. Günümüzde yoğurt, Türkiye’de yayla çorbası, mantı, cacık ve ayran gibi birçok yemekte temel bir bileşen olmayı sürdürmekte ve sağlık, saflık ve bolluk gibi değerleri simgelemektedir. Buna karşılık, Yunan mutfağında yoğurt daha sınırlı bir kullanıma sahip olmuş ve daha çok tzatziki gibi mezelerde yer almıştır (Fisberg & Machado, 2015).

Tüm bu dilbilimsel, tarihi ve kültürel kanıtlar göz önüne alındığında, yoğurdun Türk kökenli olduğu tartışmasızdır. “Yunan yoğurdu” etiketi, tarihsel bir gerçeklikten değil, modern bir pazarlama stratejisinden ibarettir. Bu makale, yoğurdun gerçek kökenlerini açıklığa kavuşturmayı ve doğru kültürel tanımayı teşvik etmeyi amaçlamaktadır.

1. “Yoğurt” Kelimesinin Etimolojisi

1.1. Türkçe “yoğurmak” Fiilinden Türeyiş (“yoğurmak”, “kıvamını artırmak”)

Yoğurdun kökeni, Türk ve Orta Asya kültürleriyle yakından ilişkilidir. Arkeolojik ve tarihi kanıtlar, Orta Asya toplumlarının süt hayvanlarını evcilleştirme ve süt ürünlerini fermente etme konusunda öncü rol oynadığını göstermektedir (Fisberg & Machado, 2015). Bu süreç, M.Ö. 6000 yıllarında başlamış ve göçebe Türk toplulukları, sütü doğal çevre koşulları altında fermente ederek yoğurt üretme yöntemlerini geliştirmiştir (BC Dairy, 2020).

“Yoğurt” kelimesinin kendisi de Türkçeden türemiştir. “Yoğurt” kelimesine açık bir şekilde 11. yüzyıl eserlerinde rastlanmaktadır. Özellikle Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserde yoğurdun üretimi ve tüketimi detaylı şekilde anlatılmıştır (Kaşgarlı Mahmut, 1072–1074). Benzer şekilde, Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınan Kutadgu Bilig adlı eserde de yoğurt, süt ve diğer süt ürünleriyle birlikte temel besin kaynaklarından biri olarak listelenmiştir. Bu kayıtlar, yoğurdun sadece sıradan bir gıda maddesi değil, aynı zamanda günlük Türk yaşamının ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermektedir (Wikipedia, 2024).

Yoğurt geleneksel olarak, sütü doğal fermantasyon yoluyla yoğunlaştırarak üretilirdi. Sütün, hayvan bağırsağından yapılan torbalarda taşınması, doğal enzimlere maruz kalmasını sağlar ve bu da fermantasyonu teşvik ederdi. Sonuç olarak, uzun süre saklanabilen ve son derece besleyici bir ürün elde edilirdi (Harvard Nutrition Source, 2024). Bu kültürel yenilik, yalnızca besin değeri açısından değil, sağlık ve dayanıklılık açısından da büyük önem taşımıştır. Özellikle Türk orduları için yoğurt, temel bir enerji kaynağıydı ve yoğurt, Cengiz Han’ın askerlerinin beslenmesinde önemli bir yere sahipti (Fermentology, 2022a).


1.2. Divanü Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig’de (11. Yüzyıl) İlk Kayıtlar

Yoğurtla ilgili bilinen en eski yazılı kayıtlar, 11. yüzyılın iki büyük eseri olan Kaşgarlı Mahmut‘un Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü ve Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inde bulunmaktadır. Bu önemli metinler, yoğurdun Ortaçağ Türk toplumunda yalnızca günlük yaşamın bir parçası olmadığını, aynı zamanda sosyo-kültürel kimliğin de bir unsuru olduğunu göstermektedir.

Dîvânu Lugâti’t-Türk‘te yoğurt doğrudan ve canlı dil örnekleriyle anlatılmıştır.
Şu ifadeler yer almaktadır:

  • “ol yugrut uḍıttı” (“yoğurdu mayaladı”)
  • “yugrut koyuldı” (“yoğurt koyulaştı”)

Bu ifadeler, Türklerin doğal fermantasyon sürecine aşina olduklarını gösterir (Kaşgarlı Mahmut, 1072–1074).
Ayrıca, farklı yoğurt kıvamlarını ayırt etmek için kullanılan pratik bir terim de geçmektedir:

  • “suṿuk yugrut” (“sulu yoğurt”)

Bunun yanında, dikkat çekici bir atasözü de aktarılmıştır:

  • “Kaçan bir kişi süd uġurlasa, ya ḳaymaḳ uġurlasa, ya yoġurud uġurlasa, ol kişiniŋ eli kesilmez.”
    (“Bir kişi süt, kaymak veya yoğurt çalarsa eli kesilmez.”)
    (Kaşgarlı Mahmut, 1072–1074)

Bu atasözü, süt ürünlerinin toplumda sahip olduğu özel önemi ve yoğurdun günlük hayat içindeki değerini göstermektedir.

Kutadgu Bilig‘de de yoğurt, süt, kımız (mayalanmış kısrak sütü) ve yağ gibi temel besin kaynaklarıyla birlikte anılmaktadır. Şu dizelerde yoğurt geçmektedir:

  • “kımız süt ya yüñ yaġ ya yoġrut ḳurut”
    (“kımız, süt, yün, yağ, yoğurt ve kurut [kurutulmuş yoğurt]”)
    (Yusuf Has Hacib, 1070)

Bu, yoğurdun sadece beslenme açısından değil, aynı zamanda ekonomik ve pastoral yaşamın da vazgeçilmez bir unsuru olduğunu göstermektedir. Günlük yaşamdan bir örnek olarak Dîvânu Lugâti’t-Türk‘te şöyle bir sahne anlatılmaktadır:

  • “yime bir ugurta adakı agarlag içlig udçı kızı yogrut satgalı balıkka barır erti yarım yolta ogul agrıgı kirti”
    (“Bir zamanlar, yoğurt satmak için şehre giden hamile bir çoban kızı, yolun yarısında doğum sancısına tutuldu.”)
    (Kaşgarlı Mahmut, 1072–1074)

Bu anlatım, yoğurdun ekonomik hayatla ne kadar iç içe olduğunu gösterir. Her iki eserde de sürekli yer verilen yoğurt, sadece bir besin maddesi değil; dil, kültür ve kimliğin ayrılmaz bir parçası olarak Türk medeniyetine kök salmıştır.

2. Yoğurdu Kim İcat Etti?

2.1. Erken Türk ve Orta Asya Üretimi

Yoğurdun kökeni, ayrılmaz bir şekilde Türk ve Orta Asya kültürleriyle bağlantılıdır. Arkeolojik ve tarihi bulgular, Orta Asya toplumlarının süt hayvanlarını evcilleştirme ve süt ürünlerini fermente etme tekniklerini geliştirme konusunda öncü olduğunu göstermektedir (Fisberg & Machado, 2015). Bu süreç, yaklaşık M.Ö. 6000 yıllarında başlamış ve göçebe Türk toplulukları, sütü doğal çevresel koşullarda fermente ederek yoğurt üretiminde yenilikçi yöntemler geliştirmiştir (BC Dairy, 2020).

“Yoğurt” kelimesinin etimolojisi de doğrudan Türkçeye dayanmaktadır. “Yoğurt” terimi, 11. yüzyılda yazılmış olan Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserde açık bir şekilde geçmektedir. Bu eserde yoğurdun hem üretimi hem de tüketimi detaylı bir şekilde tarif edilmiştir (Kaşgarlı Mahmut, 1072–1074). Yusuf Has Hacib tarafından yazılan Kutadgu Bilig‘de de yoğurt, süt ve diğer süt ürünleriyle birlikte temel bir besin kaynağı olarak tanımlanmıştır (Yusuf Has Hacib, 1070).

Bu belgeler, yoğurdun Türkler arasında yalnızca sıradan bir besin maddesi değil, günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası olduğunu açıkça ortaya koymaktadır (Wikipedia, 2024).

Geleneksel olarak yoğurt, sütü doğal fermantasyon süreçlerinden geçirerek elde edilirdi.
O dönemde, süt bağırsak torbalarında taşınır ve bu yöntem sütü doğal enzimlere maruz bırakarak fermantasyonu kolaylaştırırdı. Böylece uzun süre dayanabilen, oldukça besleyici bir ürün ortaya çıkardı (Harvard T.H. Chan School of Public Health, 2024).

Bu kültürel yenilik, yalnızca besin değeri açısından değil, aynı zamanda sağlık ve dayanıklılık açısından da büyük önem taşımıştır. Özellikle Türk orduları, yoğurdu temel enerji kaynağı olarak kullanmış ve yoğurt, Cengiz Han’ın askerlerinin beslenmesinde önemli bir yere sahip olmuştur (Fermentology, 2022a).


2.2. Göçebe Türklerin Yoğurdu Geliştirme ve Yaymadaki Rolü

Göçebe Türk toplulukları, yoğurdun geliştirilmesinde ve çeşitli bölgelere yayılmasında kilit bir rol oynamıştır.
Orta Asya’nın zorlu iklim koşulları ve göçebe yaşam tarzı, uzun süre saklanabilen ve yüksek besin değeri sunan gıda ürünlerinin geliştirilmesini gerekli kılmıştır. Bu bağlamda yoğurt, hem dayanıklı bir gıda maddesi hem de temel bir enerji kaynağı olarak ortaya çıkmıştır (Fisberg & Machado, 2015).

Türkler, süt ürünlerini işleme ve koruma konusunda son derece gelişmiş teknikler geliştirmiştir. Bağırsak torbalarında sütün taşınması sırasında gerçekleşen doğal enzimatik faaliyet sayesinde fermantasyon gerçekleşmiş ve böylece sistematik bir yoğurt üretimi yöntemi oluşmuştur (Harvard T.H. Chan School of Public Health, 2024).

Bu yöntem, göçebe yaşamın getirdiği hareketlilik ve dayanıklılık gereksinimlerine mükemmel şekilde uyum sağlamış, yoğurdu vazgeçilmez bir gıda maddesi haline getirmiştir.

Yoğurt ayrıca, göçebe Türklerin askeri stratejileri ve seferleri açısından da büyük öneme sahipti.
Türk orduları, yoğurdu temel bir gıda olarak kullanmış ve özellikle Cengiz Han’ın askerlerinin diyetinde yoğurt önemli bir yer tutmuştur (Fermentology, 2022a). Bu durum, yoğurdun yalnızca beslenme açısından değil, aynı zamanda askeri dayanıklılık ve strateji açısından da işlevsel bir ürün olduğunu göstermektedir.

Göçebe Türklerin geniş çaplı göçleri ve ticaret ağları sayesinde, yoğurt üretimi ve tüketimi bilgisi Asya’dan Avrupa’ya kadar yayılmıştır (BC Dairy, 2020). Yoğurt üretimi zamanla bölgesel farklılıklara uğramış olsa da, temel bilgi ve kültürel aktarım göçebe Türk toplulukları aracılığıyla gerçekleşmiştir.

3. Yoğurdun Batı’ya Tanıtılması

3.1. Yoğurdun Türk Etkisiyle Avrupa’ya Girişi

Yoğurdun Batı dünyasına tanıtılması, doğrudan Türk kültürel etkisi yoluyla gerçekleşmiştir.
16. yüzyılda, Fransa Kralı I. François, mide rahatsızlıklarını tedavi etmek amacıyla yoğurt tüketmeye başlamıştır. Bu olay, yoğurdun Avrupa’ya ilk sistematik girişlerinden biri olarak kabul edilmektedir (Fisberg & Machado, 2015).

Bu dönemde yoğurt, Osmanlı sarayından getirilen Türk hekimlerin tavsiyesiyle Kral François’nın tedavi protokolüne dahil edilmiştir. Başlangıçta yoğurt, Avrupa toplumlarında hem tıbbi hem de besleyici bir keşif olarak değerlendirilmiştir. Türkler tarafından Avrupa’ya tanıtılan yoğurt, ilk zamanlarda sınırlı bir kullanım alanına sahip olmuş ve genellikle sağlık amaçlı tüketilmiştir.
Ancak zamanla, yoğurdun sindirim sistemini düzenleyici ve bağışıklık sistemini güçlendirici özellikleri Avrupa’daki bilim çevrelerinin dikkatini çekmeye başlamıştır (Fermentology, 2022b).

Bu bilimsel ilginin artmasıyla birlikte yoğurt, yavaş yavaş Fransız ve Balkan mutfakları başta olmak üzere Avrupa mutfaklarına entegre olmuştur.
Sonunda günlük beslenme pratiklerinde kendine kalıcı bir yer edinmiştir.

Ayrıca, göçebe Türk topluluklarının Avrupa’ya yönelik geniş göç hareketleri ve ticaret ağları da yoğurt üretim bilgisinin ve tüketim alışkanlığının Batı’ya taşınmasında önemli bir rol oynamıştır (BC Dairy, 2020).

Sonuç olarak yoğurt, Avrupa toplumlarına ağırlıklı olarak Türk kültürel ve tıbbi kanallar yoluyla tanıtılmıştır.
Başlangıçta tedavi amaçlı kullanılan yoğurt, zamanla günlük gıda kültürünün bir parçası haline gelmiştir.
Bu süreçte yoğurt, yalnızca bir besin maddesi değil, aynı zamanda Türk göçebe yaşam tarzının Batı mutfağı üzerindeki etkisinin somut bir yansıması olmuştur.


3.2. Fransız Kralı I. François ve Türk Hekimler

Fransa Kralı I. François ve Türk hekimler arasındaki ilişki, yoğurdun Avrupa’da ilk kez tanınmasında belirleyici olmuştur. 16. yüzyılda Kral François, ciddi mide rahatsızlıklarından muzdaripti ve dönemin geleneksel Avrupa tıbbı, bu rahatsızlıklara çözüm bulmakta yetersiz kalıyordu. Bu nedenle Osmanlı sarayından getirilen Türk hekimler, kralın tedavi sürecine dahil edilmişlerdir (Fisberg & Machado, 2015).

Türk hekimler, yoğurdun sindirim sistemini düzenleyici ve bağışıklık sistemini güçlendirici özelliklerini vurgulayarak, doğal bir tedavi yöntemi olarak yoğurt kullanımını önermişlerdir (Fermentology, 2022b).

Kralın sağlığındaki belirgin iyileşme, saray çevrelerinde yoğurda olan ilgiyi büyük ölçüde artırmış ve yoğurdun sağlığa faydalı bir gıda olarak algılanmasını sağlamıştır. Bu olay, sadece tekil bir tıbbi başarı örneği olmakla kalmamış, aynı zamanda yoğurdun Avrupa’da daha geniş çapta tanınmasının da önünü açmıştır.

Kral François’nın yoğurtla iyileşmesi, yoğurdun Avrupa’da ilk kez ciddi şekilde fark edilmesine yol açmış ve bu süreç, yoğurdun Batı mutfağına entegre olmasında temel bir adım olmuştur.

Bu vaka, aynı zamanda Türk tıbbi geleneklerinin ve kültürel mirasının Batı dünyası üzerindeki etkisinin somut bir kanıtı olarak değerlendirilmelidir (BC Dairy, 2020).

4. Neden “Yunan Yoğurdu” Yanlış Bir Tanımlamadır?

4.1. “Yunan Yoğurdu”nun Tarihi Gerçeklik Değil, Modern Bir Pazarlama Ürünü Oluşu

Bugün dünyada geniş çapta tanınan “Yunan yoğurdu” terimi, tarihi bir gerçeği değil, modern bir pazarlama stratejisini yansıtmaktadır. Etimolojik ve tarihsel kaynaklar, yoğurdun kökeninin açıkça Türk kültürüne dayandığını göstermektedir (Durukoğlu, 2017; Özbek, 2022).

“Yoğurt” kelimesi, 11. yüzyılda yazılmış olan Dîvânu Lugâti’t-Türk gibi temel eserlerde açık bir şekilde geçmektedir ve bu terimin çeşitli dünya dillerine Türkçeden yayıldığı belgelerle kanıtlanmıştır (Kaşgarlı Mahmut, 1072–1074).

20. yüzyılın başlarında yoğurt, Avrupa ve Amerika pazarlarına girerken özellikle süzme (yoğun kıvamlı) yoğurt türü öne çıkarılmış ve batılı tüketicilere hitap edebilmek için “Greek yogurt” (Yunan yoğurdu) etiketiyle markalaştırılmıştır (Aryana & Olson, 2017). Ancak bu etiketleme, tarihi mutfak geleneklerine dayanmamaktadır. Aksine, bu adlandırma, rekabetçi pazarlarda ürünü farklılaştırma ihtiyacına cevap vermek amacıyla geliştirilmiştir.

Gerçekte, Yunan mutfağında yoğurt kullanımı tarih boyunca sınırlı olmuştur ve Türk ve Orta Asya mutfaklarındaki çeşitlilik ve derinlikle kıyaslandığında oldukça dar bir kullanım alanına sahiptir (Fisberg & Machado, 2015).

Şirin (2019), tarihi belgelerin, yoğurt kavramının dünyaya Türk etkisiyle yayıldığını ve antik Yunan kaynaklarında yoğurda benzer sistematik bir kullanımın bulunmadığını açıkça ortaya koyduğunu vurgulamaktadır.

Bu farklılık, “Yunan yoğurdu” ifadesinin tarihsel bir gerçekliği değil, modern marka kimliği oluşturma sürecini yansıttığını açıkça göstermektedir.


4.2. Tarihi Kayıtların Yoğurdun İcadını Türklere Atfetmesi

Tarihi belgeler, yoğurdun icadını açıkça Türklere atfetmekte ve bu ürünün Yunan kültürüyle doğrudan bir bağlantısının olmadığını ortaya koymaktadır.

11. yüzyılda yazılan Dîvânu Lugâti’t-Türk, yoğurt kelimesinin açıkça geçtiği ve hem üretiminin hem de tüketiminin detaylı biçimde tanımlandığı en eski kaynaklardan biridir (Kaşgarlı Mahmut, 1072–1074).
Bu eser, yoğurdun Türk toplumunda günlük yaşamın ne kadar derin bir parçası olduğunu açıkça göstermektedir.

Benzer şekilde, Yusuf Has Hacib‘in Kutadgu Bilig adlı eserinde de yoğurt, süt ve diğer süt ürünleriyle birlikte temel besin kaynaklarından biri olarak listelenmiştir (Yusuf Has Hacib, 1070).

Bu metinler, süt ürünlerinin Orta Asya Türk toplumlarının ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası olduğunu göstermektedir.

Buna karşılık, antik Yunan kaynaklarında yoğurda benzeyen sistematik bir üretim veya tüketim süreci olduğuna dair hiçbir kayıt bulunmamaktadır (Şirin, 2019). Yunan mutfağında yoğurt türevlerinin kullanımı oldukça sınırlı kalmış, genellikle Türk ve Orta Asya kültürel etkisiyle dolaylı olarak mutfaklarına girmiştir (Fisberg & Machado, 2015).

Bu nedenle, tarihi belgeler net bir şekilde göstermektedir ki yoğurt Türkler tarafından geliştirilmiş ve dünyaya yayılmış bir üründür.

5. Modern Türk ve Yunan Mutfağında Yoğurt

5.1. Türk Yemeklerinde ve Geleneklerinde Yoğurdun Merkezi Rolü

Günümüz Türk mutfağında, yoğurt yalnızca bir besin maddesi değil, aynı zamanda köklü bir kültürel mirasın yaşayan bir unsuru olarak görülmektedir. Yoğurt, neredeyse her günlük öğünde merkezi bir yer işgal eder ve kullanım alanı son derece geniştir. Çorbalar (yayla çorbası), sıcak yemekler (mantı), soğuk mezeler (cacık) ve içecekler (ayran) gibi pek çok yemekte yoğurt temel bileşendir (Özden, 2008).

Türk toplumunda yoğurt, yalnızca besin değeri açısından değil, aynı zamanda sağlık, temizlik ve bolluk sembolü olarak da önem taşır. Geleneksel sofralarda yoğurt, ya bağımsız bir yemek olarak ya da ana yemeklere eşlik eden bir tamamlayıcı olarak sunulur. Özellikle kırsal alanlarda, ev yapımı yoğurt üretimi geleneği hala canlı bir şekilde sürdürülmektedir (Fisberg & Machado, 2015).

Modern üretim tekniklerinin yaygınlaşmasına rağmen, Türkiye’de evlerde yoğurt yapma pratiği büyük oranda korunmuştur. Türk halkı için yoğurt, tazelik ve doğallıkla özdeşleşmiş bir yiyecek olmaya devam etmektedir (BC Dairy, 2020).

Sadece tuz, zeytinyağı veya taze otlarla sade bir şekilde tüketilmesi, yoğurdun doğal yaşam ve geleneksel hayat tarzı ile olan bağlantısını sürdürdüğünü göstermektedir.


5.2. Türkiye’de Ev Yapımı Yoğurt Geleneği ve Kültürel Önemi

Türkiye’de, ev yapımı yoğurt geleneği, modern endüstriyel üretimin yaygınlaşmasına rağmen hala güçlü bir şekilde yaşatılmaktadır. Bu gelenek, özellikle kırsal bölgelerde nesilden nesile aktarılmakta ve yoğurdun tazelik ve doğallık simgesi olarak algılanmasını sağlamaktadır (Özden, 2008).

Ev yapımı yoğurt, sadece besleyici bir gıda ürünü olmakla kalmaz; aynı zamanda kültürel kimliğin bir taşıyıcısıdır. Türk mutfağında yoğurt, çoğu zaman sade bir şekilde tüketilir veya üzerine sadece biraz tuz, zeytinyağı ve taze otlar eklenir. Bu tüketim şekli, yoğurdun doğayla ve geleneksel yaşam tarzıyla olan bağını simgeler (Fisberg & Machado, 2015).

Modern şehir hayatı içinde bile birçok aile, yoğurdu evde yapma alışkanlığını sürdürmektedir. Bu uygulama, yalnızca bir gıda üretim tekniği olarak değil, aynı zamanda geçmişle bağ kurmanın ve kültürel sürekliliğin bir ifadesi olarak görülmektedir (BC Dairy, 2020).

Ev yapımı yoğurt, ticari yoğurtlara kıyasla daha doğal, katkısız ve sağlıklı kabul edilir. Bu algı, Türk toplumunda geleneksel gıda üretim yöntemlerine olan güçlü bağlılığın önemli bir göstergesidir.


5.3. Geleneksel Yunan Mutfağında Yoğurdun Sınırlı ve Özel Kullanımı

Geleneksel Yunan mutfağında yoğurt kullanımı, Türk ve Orta Asya mutfaklarıyla kıyaslandığında oldukça sınırlı ve özelleşmiştir. Yunan mutfağında yoğurt, genellikle belirli türde mezelerde veya bazı et yemeklerine eşlik eden bir garnitür olarak kullanılmıştır; yoğurt, geniş çapta tüketilen temel bir gıda maddesi haline gelmemiştir (Fisberg & Machado, 2015).

Özellikle sarımsaklı yoğurt bazlı mezeler, örneğin cacıkın Yunan versiyonu olan tzatziki, yoğurdun Yunan mutfağındaki en bilinen kullanım örneklerinden biridir. Bunun dışında yoğurt, çoğunlukla soğuk tüketilen ve sınırlı tariflerde yer alan bir yan ürün olarak kalmıştır (BC Dairy, 2020).

Bu durum, Yunan mutfağındaki yoğurt kullanımının, Türk mutfağında olduğu gibi çeşitli, merkezi ve günlük bir rol oynamadığını göstermektedir. Türk mutfağında yoğurt, ana yemeklerin ayrılmaz bir parçasıyken, Yunan mutfağında yoğurt genellikle sadece belirli tarifler için kullanılmıştır (Fermentology, 2022b).


5.4. “Yunan Yoğurdu”nun Ticarileşmesi ile Türkiye’nin Yaşayan Yoğurt Geleneği Arasındaki Fark

“Yunan yoğurdu” terimi, küresel çapta, esasen modern pazarlama stratejileri sayesinde popülerlik kazanmıştır. Bu süreçte yoğurt, tarihsel ve kültürel bağlamından koparılarak öncelikle bir sağlıklı yaşam ürünü olarak konumlandırılmıştır (Aryana & Olson, 2017).

Özellikle 20. yüzyılın başlarında, yoğurt Avrupa ve Amerika pazarlarına giriş yaparken, süzme yoğurt türü “Greek yogurt” etiketiyle öne çıkarılmış ve böylece batılı pazarlarda ticari bir marka haline getirilmiştir (Fisberg & Machado, 2015).

Bu ticarileşme süreci, yoğurdun tarihsel kökenlerinin ve kültürel geçmişinin göz ardı edilmesine yol açmış, yoğurt bir tüketim nesnesi haline gelmiştir.

Buna karşılık, Türkiye’de yoğurt, geleneksel üretim yöntemleri ve günlük tüketim alışkanlıkları yoluyla yaşayan bir kültürel uygulama olarak varlığını sürdürmektedir (BC Dairy, 2020).

Türkiye’de yoğurt kültürü, evde üretim geleneğiyle başlamış ve günlük öğünlerde sade bir şekilde tüketilerek yaşatılmıştır. Bu canlı kültürel kimlik, yoğurdu yalnızca bir gıda ürünü değil, aynı zamanda geçmişle bağ kuran, kültürel sürekliliği simgeleyen bir değer olarak görmeye devam etmektedir (Özden, 2008).

6. Yunan Mutfağı Tarafından Sahiplenilen Diğer Türk Yemekleri

6.1. Baklava, Dolma, Kebap, Börek, Lokum, Şerbet, Pilav

Tarihi belgeler ve gastronomi çalışmaları, pek çok geleneksel Türk yemeğinin zamanla Yunan mutfağı tarafından kültürel olarak sahiplendiğini ortaya koymaktadır (Davidson, 2014; Albala, 2011).

Bu olgu, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Balkanlar ve Doğu Akdeniz bölgesinde Türk mutfağının yaygın etkisinin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.

  • Baklava, Türk mutfağının köklü tatlılarından biridir.
    Geleneksel olarak ince yufka katmanları arasına antep fıstığı veya ceviz konularak hazırlanır ve şerbetle tatlandırılır.
    Benzer bir versiyonu Yunan mutfağında da bulunsa da, baklavanın kökeni doğrudan Osmanlı saray mutfağına dayanmaktadır (Davidson, 2014).
  • Dolma, sebzelerin veya yaprakların çeşitli iç harçlarla doldurulmasıyla hazırlanan bir yemektir.
    Yunan versiyonu olan dolmades, Osmanlı etkisiyle doğrudan şekillenmiştir (Albala, 2011).
  • Kebap, etin ateş üzerinde pişirilmesi esasına dayanan bir pişirme yöntemidir.
    Bu yöntem, Orta Asya Türk topluluklarından kaynaklanmış ve Osmanlı döneminde geliştirilmiştir.
    Yunan mutfağındaki souvlaki gibi yemekler, geleneksel Türk kebaplarının uyarlanmış versiyonlarıdır (Zubaida & Tapper, 2000).
  • Börek, ince açılmış hamurun içine peynir, kıyma veya ıspanak gibi iç malzemeler konularak yapılan bir hamur işidir.
    Yunan mutfağındaki tiropita gibi börek çeşitleri, bu geleneğin yerel varyasyonlarıdır (Davidson, 2014).
  • Lokum, Yunan mutfağında loukoumi adıyla bilinir.
    Nişasta ve şekerle yapılan bu şekerleme, Osmanlı döneminde mükemmelleştirilmiş ve Türk tatlı kültürünün ikonik bir öğesi haline gelmiştir (Albala, 2011).
  • Şerbet, meyve veya çiçek özleriyle hazırlanan ve hem sıcak hem de soğuk içilebilen geleneksel bir içecektir.
    Şerbet, Orta Asya’dan Osmanlı mutfak kültürüne taşınmış önemli bir mirastır (Zubaida & Tapper, 2000).
  • Pilav, sade veya çeşitli malzemelerle zenginleştirilerek hazırlanan temel bir yemektir.
    Yunan mutfağındaki pilafi türleri, doğrudan Türk pilav geleneğinin etkisiyle gelişmiştir (Davidson, 2014).

6.2. Tarihi Kanıtlar ve Kültürel Sahiplenme

Tarihi belgeler ve gastronomi çalışmaları, pek çok geleneksel Türk yemeğinin zamanla Yunan mutfağı tarafından kültürel olarak sahiplenildiğini açıkça göstermektedir (Davidson, 2014; Albala, 2011).

Türk mutfak geleneklerinin, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde Balkanlar ve Doğu Akdeniz genelinde yaygınlaşması, bu kültürel geçiş sürecinin temelini oluşturmuştur (Zubaida & Tapper, 2000).

Bu yemekler, üretim teknikleri ve lezzet profilleri açısından Türk mutfağına özgü temel unsurlar taşıyan ürünlerdir. Baklava, dolma, kebap, börek, lokum, şerbet ve pilav gibi yemekler, tarihi gelişim süreçleri incelendiğinde, doğrudan Türk mutfak gelenekleriyle şekillenmişlerdir.

Ancak zaman içinde bu kültürel aktarım süreci, bazı yemeklerin Yunan mutfağına aitmiş gibi tanıtılmasına yol açmıştır. Bu durum, kültürel sahiplenme (cultural appropriation) kavramı kapsamında ele alınabilir (Albala, 2011).

Kültürel sahiplenme, bir kültüre özgü ürünlerin veya uygulamaların, başka bir kültür tarafından asıl tarihi ve kültürel bağlamından koparılarak benimsenmesi anlamına gelir. Bu bağlamda, bazı yemeklerin uluslararası alanda “Yunan” kökenli olarak sunulması, aslında Türk kültürüne ait olan unsurların yanlış bir şekilde yeniden tanımlanması örneğidir (Zubaida & Tapper, 2000).

SONUÇ

Bu araştırma, günümüzde “Yunan yoğurdu” etiketiyle tanınan yoğurdun, aslında hem etimolojik hem de tarihsel olarak Türk kültürüne derinlemesine bağlı olduğunu ortaya koymuştur.

Etimolojik kanıtlar, Dîvânu Lugâti’t-Türk ve Kutadgu Bilig gibi temel eserlerde “yoğurt” kelimesinin geçtiğini ve bu kelimenin kökeninin Türkçeye dayandığını açıkça göstermektedir. Tarihsel kayıtlar, yoğurdun Orta Çağ Türk toplumunda yalnızca temel bir besin maddesi değil, aynı zamanda bir kültürel sembol olduğunu da ortaya koymaktadır.

Göçebe Türkler, yoğurdu geliştirmiş ve Batı’ya yayılmasında öncülük etmiştir. Yoğurdun Avrupa’ya tanıtılması doğrudan Türk etkisi yoluyla gerçekleşmiş, özellikle de Fransa Kralı I. François’nın Türk hekimler tarafından yoğurtla tedavi edilmesiyle bu süreç ivme kazanmıştır.

Sonraki dönemlerde, “Yunan yoğurdu” terimi, Batı pazarlarında modern bir pazarlama stratejisi olarak kullanılmaya başlanmış ve böylece yoğurt, tarihsel ve kültürel bağlamından koparılmıştır. Oysa Türkiye’de yoğurt, geleneksel üretim yöntemleri ve günlük tüketim alışkanlıkları sayesinde yaşayan bir kültürel uygulama olmaya devam etmektedir.

Ayrıca bu araştırma, baklava, dolma, kebap, börek, lokum, şerbet ve pilav gibi pek çok geleneksel Türk yemeğinin, zamanla Yunan mutfağı tarafından kültürel olarak sahiplenildiğini de vurgulamaktadır. Tarihsel kanıtlar, bu yemeklerin kökeninin Türk mutfak geleneklerine dayandığını açıkça ortaya koymaktadır ve bu ürünlerin uluslararası alanda “Yunan” olarak yeniden markalanması, kültürel sahiplenmenin çarpıcı bir örneğidir.

Bu bilgiler ışığında, yoğurt ve diğer kültürel ürünler etrafında oluşmuş anlatıların, daha doğru ve kültürel olarak hassas bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu tür kültürel ürünlerin gerçek kökenlerinin tanınması ve korunması, yalnızca tarihî gerçekliğin onurlandırılması açısından değil, aynı zamanda bu mirası taşıyan kültürlere saygı göstermek açısından da hayati önem taşımaktadır.


KAYNAKÇA

ABD Asya Natosu Avrupa bayram Bilim BLCU BRICS burs China CSC Culture Ekonomi eğitim Kore Kültür Pekin Rusya Scholarship science Sinciang Sinciang Uygur Ozerk Bolgesi Sino Sino Turkish Sino Turkish Sino Turkish Sino Turkish Sino Turkish Sino Turkish Studies Sino Turkish Studies Sino Turkish Studies Sino Turkish Studies Tayvan Trump Turkiye Türkiye University USA Uyghur Wang Yi Xi Jinping Xinjiang ZJUT Çin çin Şanghay

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir