ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’ı ziyaretinin ardından ABD ve Çin, Pasifik’te tekrar çatışma içindeler. Sorun sadece ABD’nin Tayvan kartını oynayarak kışkırtma yapması değil. Kapsamlı bir bakış açısıyla, ABD’nin Doğu Türkistan’daki ayrılıkçı hareketi desteklemesi, 2019’da Hong Kong’da yaşanan turuncu devrim girişimi ve Çin’e karşı ticaret savaşı stratejileri başlatmasının tek hedefi, Çin’in barışçıl yükselişini engellemektir. Ayrıca, ABD müttefikleri Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın da dahil olduğu dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP), Çin’in liderliğinde imzalanmış ve ABD’nin güç dengesini bozmuştur. Bu nedenle, egemenliği zarar gören ABD, bir kez daha Çin ile “savaşma” stratejisi geliştiriyor. ABD, bu yönde kendi savunma doktrinini geliştirirken, NATO ve G7 ülkelerini de bu “mücadeleye” dahil etmeye çalışıyor. Ve Joe Biden’ın 2020’de başkan seçilmesinin ardından yaptığı şu açıklamayı unutmayalım: “21. yüzyılın ana meydan okuması bizimle Çin arasında olacak.”
Tayvan Sorununun Tarihsel Kökleri
Çin Komünist Partisi (ÇKP) liderlerinin “Aşağılanma Yüzyılı’nın son aşaması” olarak adlandırdığı Tayvan, 17. yüzyılda Hollanda ve İspanya tarafından işgal edilmiştir. Modern zamanlarda ise Tayvan, 1874 ve 1895’te iki kez Japon emperyalizmi tarafından işgal edilmiştir. Çin Milliyetçi Partisi (Kuomintang-KMT) lideri Chiang Kai-shek, partisinin 1949’daki iç savaşta mağlup olmasının ardından, 1945’te Japon işgalinden kurtarılan Tayvan’a kaçtı. Chiang Kai-shek, batı medyasının “demokrasi adası” olarak betimlediği Tayvan’daki KMT karşıtı isyanı acımasız bir şekilde bastırdı ve ülke 25 yıl boyunca otoriter ve despotik kaldı. Chiang Kai-shek’in ardından Tayvan, 1987’ye kadar askeri yönetim altında kaldı. Birleşmiş Milletler (BM) ve ABD, 1971 yılına kadar Tayvan’daki kukla hükümeti, 1949’da Pekin’de kurulan ve o dönemde dünyanın en büyük nüfusuna sahip (550 milyon) olan Çin Halk Cumhuriyeti yerine Çin’in gerçek temsilcisi olarak tanıdı. 1971’de bu mantıksız durum sona erdi ve dünyanın büyük bir kısmı ÇKP’nin yönettiği Çin Halk Cumhuriyeti’ni Çin’in gerçek temsilcisi olarak tanıdı, Tayvan merkezli Çin Cumhuriyeti ise BM’den ihraç edildi. Bu doğrultuda, Tayvan “Tek Çin Politikası” çerçevesinde Çin’in bir parçası olarak kabul edildi.
Tayvan Krizi ile İlgili Olanlar
1950’lerden beri Tayvan Krizi ile ilgili pek çok vaka yaşanmıştır. ABD’nin Tayvan’daki önemli altyapı yatırımları sonucu Tayvan’ın ekonomisi büyük bir gelişme göstermiştir. Tayvan Boğazı üzerinde, ABD Ordusu’nun 7. Filosunun “ÇKP’den Tayvan’ı savunma” propagandası yaparak düzenli olarak hareket ettiği görülmüştür. Zamanla, daha fazla CIA personelinin yerleşmesiyle bölge giderek bir ABD üssüne dönüşmüştür.
Çin’in Tayvan Politikası
Mao dönemine kıyasla, 1978’deki “Reform ve Açılım” ile yeniden şekillenen Çin’in dış politikası, uluslararası etkileşimler açısından daha pasif hale gelmiş ve ekonomik gelişmeyi tehlikeye atacak karmaşık bağlantılardan kaçınılması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca, Tayvan, 1990’larda neoliberal etkilerin artması ve Batı ile daha güçlü bağlar kurması sonucunda bazı kırmızı çizgileri geçmiştir. Bu ekonomik liberalleşme süreci sonucunda Tayvan’daki işletmelerin üretim üslerini giderek ana karaya taşımış oldukları belirtilmelidir.
Deng Xiaoping, 1983’te ABD’de yaptığı “Çin Ana Karası ve Tayvan’ın Barışçıl Yeniden Birleşmesi İçin Bir Fikir” başlıklı konuşmasında, Tayvan’ın “kendi ordusuna sahip olabileceğini” belirtmiş, ancak “tamamen özerk olmayacağını” vurgulamıştır. Bu, ABD’nin etkisinin genişlemesine neden olmuştur. Buna rağmen, Çin, 1996’daki Üçüncü Tayvan Boğazı Krizi sırasında kırmızı çizgilerini yeniden teyit etmek zorunda kalmıştır.
‘Bir Ülke İki Sistem’ Çözümü
Xi Jinping yönetimi, 1993’te geliştirilen stratejiyi devam ettirmektedir. Buna göre, Tayvan’da, Makao ve Hong Kong gibi “Özel İdari Bölge”, “Bir Ülke-İki Sistem” adları altında, Çin’in ayrılmaz bütünlüğü içinde yeniden bir yönetim öngörülmektedir. Tayvan’daki ana muhalefet olan KMT, geçmişte olduğu gibi ana karaya birleşmeye eğilimli bir parti olarak görülmektedir.
2020’de seçimleri yeniden kazanan Amerikan kuklası Demokratik İlerici Parti (DPP) 8 milyon 170 bin 231 oy alırken, birleşmeyi destekleyen KMT, 7 milyon 658 bin 724 oy ile partinin tarihindeki oy rekorunu kırmıştır. Hong Kong’daki devam eden “turuncu darbe” girişiminin yanı sıra, 2 Ocak 2020’de Tayvan’ın üst düzey askeri yetkilisi Shen Yi Ming ve diğer kıdemli askerleri taşıyan helikopter şüpheli bir şekilde düşmüş ve ölmüşlerdir. Bu olay, Tayvan’daki seçimler üzerinde etkili olmuş ve ABD yanlısı kesimin keskin bir zaferine yol açmıştır.
Artan Amerikan Kışkırtmaları
Bugün, “tek Çin politikası”ndan giderek uzaklaşan ABD politikası, Çin’in Pelosi’nin ziyaretine artan tepkisinin ana nedenidir. ABD destekli kışkırtmalar, yerel Tayvan hükümetinin bir Amerikan işbirlikçisi olarak yeniden seçilmesinin ardından tırmanmıştır. Son zamanlarda yaşananlar şu şekilde özetlenebilir:
- Mayıs 2020’de, The Economist dergisi “Dünyanın En Tehlikeli Bölgesi” başlığıyla Tayvan’ı ele almış ve Çin’in adaya kısa süre içinde askeri müdahalede bulunacağını iddia etmiştir.
- Ağustos 2020’de, dönemin ABD Sağlık Bakanı Alex Azar Tayvan’ı ziyaret etmiştir. Bu, 40 yıldır adaya yapılan en yüksek diplomatik ziyaret olmuştur.
- Şubat 2021’de, ABD’nin “Gölge Dış İşleri” olarak bilinen Amerikan Dış İlişkiler Konseyi (CFR) tarafından yayımlanan bir raporda, Tayvan’ın “ABD, Çin ve belki diğer büyük güçler arasında savaş potansiyeli taşıyan en patlayıcı nokta haline geldiği” belirtilmiştir.
- Mart 2021’de, ABD Hint-Pasifik Komutanı Amiral Philip Davidson, Çin’in 2027’ye kadar Tayvan’a askeri saldırıda bulunabileceğini iddia etmiştir. Ardından, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Dış İlişkiler Komitesi önündeki konuşmasında Tayvan’ı “ülke” olarak nitelendirmiştir.
- Kasım 2021’de, bir Pentagon yetkilisi AFP’ye, Tayvan’ın askerlerini gizlice eğittiklerini kabul etmiştir.
- Tayvan, Aralık 2021’de ABD tarafından düzenlenen “Demokrasi Zirvesi”ne davet edilmiştir.
- Mart 2022’de, Biden, sürekli olarak silah satan ABD’nin Tayvan’a eski üst düzey güvenlik-savunma yetkililerinden oluşan bir delegasyon göndermiştir. Delegasyona eski Genelkurmay Başkanı Mike Mullen başkanlık etmiştir.
- Mayıs 2022’de, ABD Dışişleri Bakanlığı web sitesinin Tayvan İlişkileri sayfasından “ABD Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemiyor” ifadesi kaldırılmıştır.
- Haziran 2022’de, üç ABD senatörü askeri uçakla Tayvan’a gitmiştir. Temsilciler Meclisi’nden bir delegasyon, ziyaretten sonra Senato’ya “Tayvan Politikası Yasası 2022” dosyasını sunmuştur. Yasa, Ukrayna’ya silah tedarikini artırmayı öngören yasaya çok benzemektedir.
- 2 Ağustos’ta, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Güneydoğu Asya turu kapsamında Tayvan’a uğramıştır.
ABD Gerçek Sorunun Kaynağı
Tayvan, şu anda Çin’in en büyük yatırımcılarından biridir. Son 30 yılda, Tayvan’ın Çin’de harcadığı miktar 193.51 milyar doları bulmuştur. Her yıl, Tayvan ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ticaret 200 milyar dolara yaklaşmaktadır. Tayvan’ın ekonomisi, ana karaya büyük ölçüde bağımlıdır.
Haziran 2022’de yapılan bir ankette, Tayvanlı yanıtlayanların yalnızca %5.2’si Tayvan’ın Çin’den siyasi olarak ayrılmasını ve bağımsız bir devlet kurmasını desteklediğini belirtmiştir. Amerikan emperyalist politikaları olmasaydı, bugün dünyada Tayvan sorununu tartışıyor olmayacaktık. Tayvan’ı bağımsız bir ülke olarak tanıyan sadece 13 ülke bulunmakta, 157 ülke ise Tayvan’ın “bağımsızlığını” tanımamaktadır.
Amerikan emperyalizminin Hong Kong ve Sincan’daki hedeflerine ulaşamaması, ABD’nin Tayvan kartını tekrar oynama kararı ile ortaya konmuştur. Şu ana kadar, Çin, ÇKP’nin yönetiminde birliğini korumak için tereddüt etmeden savaşmıştır. 1993’te yayımlanan “Tayvan Sorunu ve Çin’in Yeniden Birleşmesi” başlıklı Beyaz Kitap’ta, ÇKP politikalarını sürdürmektedir. Çin, bu politika belgesinde açıkça, dış müdahale durumunda kendini savunmak için kuvvet kullanacağını belirtmektedir. Pelosi’nin ziyaretinin ardından Pekin, Tayvan adasının yakınında askeri tatbikatlar yaparak askeri harekâta hazır olduğunu gösterecektir.
Öte yandan, Pekin, Pelosi’nin uçağının olası bir müdahalesinin Tayvan halkı üzerindeki etkilerini, 2020 seçimleri öncesinde askeri helikopter kazasının etkileri ile karşılaştırarak değerlendirmiştir. Ayrıca, ABD’nin artan kışkırtmaları, Tayvan’ın 2024 seçimlerinde ayrılıkçıların değil, birleşmeyi destekleyen adayların muhtemelen galip geleceğini göstermektedir. ABD, Pasifik’teki anlamsız QUAD-AUKUS ittifakının başarısızlığı sonucunda, Tayvan’ın Çin ile barışçıl yeniden birleşmesini engelleme gücüne sahip değildir.