Toplumsal Düşünyapılar ve Ahlak
Medeniyetlerin, maddi ve kültürel iklimlerine göre bir din ya da kapsamlı bir felsefe üzerine inşa edilmiş olmaları rastlantı değildir. Din ve toplumsal düşünyapılar, yalnızca kültürel kimlik yaratan tanımsal bir dayanak değil, aynı zamanda farklı toplumsal örgütlenme biçimlerini gerekçelendiren kodlar olarak işlev görmüşlerdir. Aracı olan anlatılar, toplumsal olarak avantajlı davranışları, iyi-kötü diyalektiği üzerinden norm haline getirir. Bu şekilde insanlık, doğanın vahşi etki-tepki dengesinden sıyrılarak bir düzen inşa edebilmiştir.
İnsanlığın deneyimsel mirasının vahşi doğa ortamında oluştuğunu düşünürsek, felsefe ve ritüel, miras alınan ilkel doğaya ve şiddet dolu kolektif anıların tetiklediği stres ve bencilliğe karşı bir tedavi olarak görülebilir. Ritüel, yeni, uyumlu kolektif deneyimler oluşturmanın bir yolu olarak önem taşırken, felsefe uyumlu insan davranışını rasyonel bir zemine oturtmak açısından atılması gereken bir adım olarak görülebilir.
Ahlaki anlamda “iyi” ve “kötü” kavramları, türümüzün toplumsal ölçekte geliştirdiği yönlendirici duygulanımlardır. Bu kavramlar, toplumsal bütünlük esasında sürdürülebilir davranışı gerekçelendiren, sürdürülemez davranışı ise güçleştiren araçlardır. Her nasıl ki canlılık evrimsel süreç içerisinde canlı bütünlüğünün korunması için uyarımsal önlemler geliştirmişse, sağlıklı toplumlar da bütünlüklerini tehdit eden sürdürülemez davranışa karşı ahlaki önermeleri -aynı prensibe bağlı olarak- geliştirmiştir. Bu anlamda erdem ve ahlak, toplumsal sinir sisteminin önemli bir parçasıdır.
Konfüçyüs Hakkında
Konfüçyüs (doğum adı Kong Qiu 孔丘) MÖ 551 yılında, Çin’in günümüz Shandong eyaletinde doğmuş, Bahar ve Güz Dönemi (MÖ 770–476) olarak bilinen, Zhou Hanedanlığının zayıfladığı ve feodal beylerin güç kazandığı bir çağda yaşamıştır. Bu dönem, savaşların ve siyasi istikrarsızlığın toplumu sarstığı bir dönem olarak öne çıkar. Kong Qiu, dönemin siyasi ve toplumsal kargaşası içinde, soylu geçmişi olan fakat ekonomik zorluklarla mücadele eden bir ailenin mensubuydu. Kong Qiu, doğduktan birkaç sene sonra babasını kaybedince, annesi tarafından mütevazı koşullarda yetiştirildi.
Kong Qiu, çocukluk ve gençlik yıllarında kendini eğitime adamış, erken yaşta klasik eserleri okuyarak tarih, şiir ve ritüel gibi konularda kendini geliştirmiştir. Soylu geçmişi sayesinde yirmili yaşlarında devlete bağlı olarak defterdarlık, koyun ve at bakıcılığı gibi çeşitli işlerde çalışarak geçimini sağlayan Kong Qiu, orta yaşlarına kadar bilgelik, etik ve yönetim üzerine dersler vermiştir. Bu süreçte öğretileri yöneticiler arasında yankı bulmuş, Kong Qiu kısa süre içerisinde tanınırlık kazanmıştır.
Ellili yaşlarında, Lu devletinde yüksek bir idari pozisyona (Suçlar Bakanı) gelen Konfüçyüs, görev süresince yolsuzlukla mücadele etmeye, yönetimi merkezileştirmeye ve halkın refahını artırmaya çalıştı. Ancak, yerel yöneticilerin çıkar çatışmaları ve dış tehditler nedeniyle düşüncelerini uygulamakta zorlanıyordu. Bu zorlukların görev yaptığı eyalete özgü olduğunu düşünmüş olacak ki görevinden ayrılarak siyasi fikirlerini çevre eyaletlerin yöneticileriyle paylaşmak için yaklaşık 14 yıl gezgin hayatı yaşadı. Zuo Zhuan metinleri ve Sima Qian’in Çin’in tarihsel sürecini ele alan meşhur eseri Shiji’ye göre Konfüçyüs, 68 yaşında Lu eyalet baş yöneticisinin daveti üzerine Lu eyaletine dönmüştür. Son yıllarını ise 3000 öğrencisi ile öğretilerinin temelini oluşturan Beş Klasik eseri düzenlemek ile geçirmiştir.
Konfüçyüs’ün öğretileri daha sonra, çok sayıda öğrencisi ve takipçisi tarafından Konuşmalar (论语 lún yǔ) adlı eserde ayrıntılı bir kurallar ve uygulamalar dizisine dönüştürüldü. Söz konusu öğretiler, daha sonra Çin’in imparatorluk saraylarında memur olacak öğrenciler ile yayılmış, böylece Konfüçyüsçülük ilk geniş çaplı sınavını vermiştir. Konfüçyüs’ün öğrencileri ve tek torunu Zisi (子思), onun ölümünden sonra felsefe okulunu devam ettirmiştir.
Konfüçyüsçü Yaklaşıma Kısa Bir Bakış
Konfüçyüs döneminde toplumsal düzen, feodal yapı içinde aile bağları ve hiyerarşik ilişkilerle belirleniyordu. Ancak söz konusu sistem, siyasal çatışmalar nedeniyle yozlaşmaya başlamıştı. Konfüçyüs bu karmaşa içerisinde kendisini geçmiş öğretileri bugüne taşıyan bir aktarıcı olarak tanımlıyor, bireylerin ve yöneticilerin erdemli davranışlar sergilemesi gerektiğini vurguluyordu.
Biri Konfüçyüs’e sordu: Neden hükümette değilsiniz?
Üstat dedi ki: Shujing (Tarih Kitabı/Klasiği) şöyle der: hürmetkar ol, sadece hürmetkar ol, büyük ve küçük kardeşlerine dost ol—bu hükümete katkıdır. Bunu yapmak, aslında hükümete katılmaktır. Neden “hükümette” olmam gerekiyor? (Konuşmalar, Kitap İki, 21)
Yönetim ile erdem arasındaki ilişki organiktir. Bu bağlamda Ata Sevgisi (Filial Piety, 孝 xiào) hukukun yönetimine aşağıdan yukarıya doğru bir yaklaşım olarak görülebilir. Hukuk ve erdemi ilişkilendiren bakış açısına Konfüçyüs düşüncesinde sıkça rastlanır. Bu ilişki içinde, Konfüçyüs erdeme daha fazla önem vermektedir:
Üstat dedi ki: Onlara hükümet emirleriyle rehberlik et, cezalarla düzenle; halk yasayı çiğnemeye çalışır ve utanmaz. Onlara erdemle rehberlik et, ritüelle düzenle; utanma duygusuna sahip ve dürüst olurlar. (Konuşmalar, Kitap İki, 3)
Konfüçyüs, yasanın önemini göz ardı etmez; aksine, yasalara uyacak iradeyi yaratmak için bir araç ortaya koyar. Diğer dinlerin aksine, Konfüçyüsçülük, bireyin davranışlarını terbiye etmek için insan ruhuna dair aşkın bir anlatı yaratmamıştır. Öğretileri, aile ve ülke gibi pratik meselelerden ayrılmaz, bu da Çin halkının toplumsal pratiğe olan bağlılığını yansıtır.
İlkeleri fizik üstü kurgularla gerekçelendirilmiş bir inanç sistemi, ilkelerini doğrudan doğruya hayat pratiğiyle ilişkilendiren bir inanç sisteminden daha kuşatıcıdır. Dolayısıyla, Konfüçyüsçülük’ün dönüştürücü kozasının diğer dinlere kıyasla daha ince olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim onu aşmak ile aşmamak arasında görece az bir fark vardır.
Bireyi bencilliğinden koparıp topluma yöneltme işlevi görmüş birçok dini öğretide olduğu gibi, Konfüçyüs felsefesinde de bireysel kazanç küçümsenir.
Üstat dedi ki: Erdemli kişi, neyin doğru olduğuna dikkat eder. Küçük kişi ise neyin kârlı olduğuna dikkat eder. (Konuşmalar, Kitap Dört, 16)
Kendimizden de görebileceğimiz gibi insan davranışını etkilemek istediğimizde, diyalektik bir yaklaşım, sadece ideal olanı belirtmekten daha faydalıdır. Çoğu dinde bu diyalektik, cennet ile cehennem, melek ile şeytan üzerinden verilir. Bu tür anlatılarda, ahlaksız davranıştan uzaklaştırıcı bir sosyal kod yaratılır. Böylece, erdemli davranışa giden yol hem ahlaksız davranıştan kaçınma hem de erdeme özlem ile desteklenir. Konfüçyüs felsefesinde, “küçük kişi” daha düşük bir durum olarak “erdemli kişi”nin karşısında yer alır. “Küçük kişi”nin ima ettiği durum, bireylerin zihnindeki “küçük kişi”dir ve “erdemli kişi” bir unvan değil, toplumsal düzene katkı sağlayan davranışlardır.
Zi Gong sordu: Bir insanın yaşamı boyunca rehberlik edebilecek tek bir kelime var mı?
Üstat yanıtladı: Karşılıklılık! Kendin için seçmeyeceğin bir durumu başkasına yaşatma. (Konuşmalar, Kitap On Beş, 23)
Sonuç
Konfüçyüsçülük, gerekçelendirdiği algı ve davranışlar nedeniyle devrim süreçlerinde aşılması gereken bir düşünsel sistem olarak görülürken (bkz. Qin Hanedanlığı ve Çin Devrimi), düzenin tesis edilmesi ve sürdürülmesi gereken süreçlerde toplumsal hafızadaki yerini tekrar almıştır. Han Hanedanlığı’nda (MÖ 206-MS 220) devlet ideolojisi olarak benimsenen Konfüçyüsçülük, Sui Hanedanlığı’nda (MS 581-618) devlet sınav sisteminin yapıtaşı olarak kurumsallaştı. Bu sistem, Qing Hanedanı’nın sonlarına kadar varlığını sürdürdü. 1905 yılında, modernleşme çabalarının bir parçası olarak, İmparator Guangxu (光绪帝) döneminde Konfüçyüsçü sınav sistemi resmi olarak kaldırıldı.