S-400 sisteminin teknik ve siyasi boyutları ile Türkiye’de ve yurtdışında gündeme gelen kilit sorular.
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alması ABD ile büyük bir gerilime yol açtı ve bu sorun hala çözülemedi. Washington’un Türkiye’ye baskı yapmaya devam ettiği basında yer almakta ve tartışılmaktadır.
Türkiye’de S-400’lerin mevcut durumu ve aktif olarak kullanılıp kullanılmadığına ilişkin sorular sıklıkla gündeme gelmektedir.
Bu konudaki en bilgili isimlerden biri olan Emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş, S-400 sisteminin teknik ve siyasi boyutları hakkında bizi aydınlattı ve Türkiye’de ve yurtdışında gündeme gelen temel soruları ele aldı.
Karataş, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini yoğun baskı altında sürdürme çabalarını da ele aldı. Bu bağlamda Karataş, Türkiye-Rusya ilişkileri için kritik bir nokta olan Ukrayna’daki savaşı ve ABD ile İngiltere’nin Ukrayna politikasını yorumladı.
Rusya’dan S-400’leri aldığımızdan beri bu sistemlerin eğitimleri devam ediyor. Aynı zamanda uçuş eğitimleri de devam ediyor. Yani bizim uçaklarımız uçarken S-400’ler de onların yanında çalışıyor. Ankara’da konuşlular, oradan bir yere gitmiyorlar ve görevlerini çok iyi yapıyorlar. Pilotlarımızın ve Türk Hava Kuvvetleri’nin bu sistemlerden memnun olduğunu söyleyebilirim.
“S-400 Patriot’tan dört kat daha iyi”
Şu anda Yunanistan’ın S-300’lere sahip olduğu konuşuluyor. Eski Doğu Bloku ülkelerinde de Sovyet silahları var. Ama bunun bir önemi yok. Önemli olan Türkiye gibi önemli bir bölgesel gücün ABD dışında silah sistemleri almasını istememeleri. Kendi tasarımlarını satmaya çalışıyorlar. Ama S-400 ile Patriot’u karşılaştırırsanız, S-400 Patriot’tan dört kat daha iyi bir hava savunma sistemi. Biz tüm karşılaştırmaları yaptık ve Türk kamuoyunu da bu karşılaştırmalara alıştırdık.
Şimdi diyorum ki S-400’ler bir yere gitmiyor, eğitimlerine kaldıkları yerden devam ediyorlar. Savaş için hazır durumdalar. Yani her an konuşlandırılabilecek bir sistem bu. Bütün kriterlere göre Türk Hava Kuvvetleri’nde kullanıma hazır.
Şimdi S400’ün Amerikan kontrolüne geçeceği, İncirlik Hava Üssü’ne gitmesi gerektiği söylentilerine geçelim. İşler bu şekilde yürümüyor. Kimse ABD’ye parasını ödediği sistemi vermeyecek. Özellikle de Türkiye. Geleneksel Türk Silahlı Kuvvetleri kodlarında böyle bir sistemi alıp başkasına vermek ya da kullanmamak gibi bir uygulama var.
“ABD İncirlik’te sadece misafirdir”
ABD’nin Türkiye’de misafir olarak bulunduğunun bilinmesi önemlidir. Yani söz konusu İncirlik üssü aslında son isim değişikliği ile 10. Ana Jet Komutanlığı üssüdür. Eski adı 10. Kanat üssü idi. F-18 filosunun konuşlandığı yer burası. Uzun zamandır burada ve burası artık bir NATO askeri üssü olarak anılıyor. Amerikan askerleri burada misafir, yani üssün ortak kullanımına ilişkin anlaşmalar uyarınca Türkiye istediği sürece İncirlik’te kalabiliyorlar. Ülkemiz onları istemediğinde, Amerikan askerleri buradan ayrılmak zorunda kalacak. Dolayısıyla S400’lerin ABD’nin kontrolünde olacağı vaadinin gerçekle hiçbir bağlantısı yoktur. Tekrar ediyorum İncirlik Amerikan kontrolünde bir üs değildir, Türk toprağıdır ve 10. Ana Jet Komutanlığı olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
Özetlemek gerekirse, S-400 savaşa hazırdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılmaya devam ediyor. Bunu bu hava savunma sistemini kullanan pilotların bakış açısıyla söylüyorum.
Türkiye baskı altında, ancak denge politikasını sürdürüyor
Türkiye’nin Ukrayna savaşındaki pozisyonu başından beri bir denge politikası olarak ifade edilmiştir. Bu çerçevede Rusya ile ticari ilişkileri, özellikle de iki ülkenin birlikte geliştirdiği ve ilerlettiği enerji ilişkilerini bozmak istememektedir. Bunu her iki taraf da istemiyor: ne Türkiye ne de Rusya. Rus savaş uçağının düşürülmesinden sonra Rusya’ya gittik ve ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin bozulmasını desteklemediğimizi ve ortak bir tarihle bağlı olduğumuzu söyledik. İşte Türkiye bu sözün gereğini yerine getirmeye çalışıyor. Çok baskı altında olmasına rağmen bu pozisyonunu korumaya çalışıyor.
Elbette NATO üyesi olmak, birçok organizasyonda yer almak, yöneticileri bazı açıklamalar yapmak zorunda hissettiriyor. Ama daha geçenlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Montrö Sözleşmesi’ni uygulamaya devam edeceklerini, Karadeniz’de özellikle Amerika’nın askeri operasyonlarını engellemeye çalışacaklarını ve Türkiye’nin sorumluluk alanına giren bölgelerde dengeyi sağlamaya çalışacaklarını söyledi.
ABD ve İngiltere’nin politikası: mümkün olduğunca uzun süre savaşmak ve Rusya’yı kuşatmak
Ayrıca Ukrayna-Rusya çatışmasının İstanbul’da imzalanacak bir barış anlaşmasına varmak üzere olduğu gerçeğini de tartışmak istiyorum. Ancak ABD ve İngiltere’nin müdahalesinin ardından Zelenskiy bundan vazgeçmeye ve savaşmaya devam etmeye karar verdi.
NATO, Ukrayna ile Rusya arasındaki çatışmaya resmi olarak müdahil değilmiş gibi görünse de aslında çatışmanın taraflarından biridir. Yani NATO’nun lideri olarak adlandırılan ABD ve onun takipçisi İngiltere ve diğer Batılı ülkeler, İttifak örtüsü altında olmasa da onun imkan ve kabiliyetlerini kullanarak bu savaşa katılmakta ve mümkün olduğunca uzun süre bitmemesini istemektedir. Bu hem mali yardım hem de silah tedarikiyle sağlanmaktadır. İşte bu noktada niyetlerini çok açık bir şekilde ortaya koyuyorlar.
Ukrayna’daki bu çatışma aslında nedir? Bu, ABD’nin Rusya’yı Batı’dan koparmak, Avrupa Birliği’nin ya da Avrupa ülkelerinin özellikle enerji alanında Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak için başlattığı bir operasyon. Rusya Federasyonu’nu kuşatmak istiyorlar.
ABD nereye giderse gitsin, sonu çok kanlı bitiyor. Onların yardımı her zaman insanların öleceği anlamına gelir. Bunu Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de ve şimdi de Ukrayna’da görüyoruz. Hatta İsrail’in geçtiğimiz Ekim ayından bu yana yürüttüğü soykırım operasyonlarından ABD sorumlu tutuluyor. Yani bölgedeki tüm ülkeler ABD’den muzdarip.