SINO TURKISH STUDIES

Search
Close this search box.
Search
Close this search box.
Çin’in ‘İki Toplantı’sı ve Xi’nin üçüncü döneminin jeopolitik etkisi

Çin’in ‘İki Toplantı’sı ve Xi’nin üçüncü döneminin jeopolitik etkisi

Çin’in yeni liderliği Batı’da ‘panikle’ karşılandı. Yönetici kadronun kolektif liderliğe bağlı olması ‘sadakat’ olarak nitelendi. Yeni dönemde ÇKP, içeride piyasaya karşı denetimi artırırken, dış politikada ABD’ye karşı daha kararlı tutum alıyor.

ÇİN’in 4 Mart Cumartesi günü başlayan yıllık “İki Toplantı”sının 14’üncüsü geçen hafta sonu başarıyla tamamlandı. Yeni seçilen Çin Ulusal Halk Meclisi (ÇUHM) ve Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı (ÇHSDK) milletvekilleri, beş yıllık (2023-2027) dönemin ilk toplantısını yaptı. Ulusal Halk Meclisinde Xi Jinping’in (Şi Cinping) üçüncü dönem devlet başkanlığı oy birliği ile onaylandı. Aynı zamanda Çin’i önümüzdeki 5 yılda yönetecek üst düzey liderlik de belirlendi.

BATI’NIN YORUMU: REFORMİSTLER TASFİYE EDİLDİ

2012’den bugüne Çin Komünist Partisi (ÇKP) Genel Sekreterliği ve Çin Devlet Başkanlığı görevlerini yürüten Xi Jinping önderliğindeki ülke, yeni dönemde Çin’e özgü sosyalizmin iç siyasette ve devlet öncülüğünde inşasını hızlandırırken, dış siyasette Kuşak ve Yol Girişimi’nin inşası, Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS gibi uluslararası işbirliği mekanizmalarının da çekim merkezi olmasını sağladı. Bu süreçte ABD’nin gerileyen hegemonyası ve Asya-Pasifik başta olmak üzere jeopolitik dengenin “ezilen uluslar” lehine değişimi hızlandı.

Xi’nin üçüncü dönem devlet başkanı olmasının ardından Batı ülkelerinde “reformist” olarak adlandırılan isimlerin görev sürelerinin sona ermesi veya yeniden görevlendirilmemesi ise Atlantik medyasında derin endişe yarattı. İngiliz The Guardian gazetesi yeni yönetimi şu şekilde yorumladı: “Xi, reform yanlısı bir kuşağı emekliye ayırması ve kendisinin eşi benzeri görülmemiş bir üçüncü dönem için başkan seçilmesinin ardından gücünü daha da pekiştirmesiyle, son 10 yıldaki en büyük hükümet değişikliğinin ortasında kilit pozisyonlara kendisine sadık kişileri atıyor”.1

Wall Street Journal’da yeni Başbakan Li Qiang ile ilgili ise şu yorumlar yer aldı: “Xi’nin istediklerini yerine getirecek bir aracı, belki de etkili bir aracı ve muhatap. Ancak Çin’in kalkınma modelini değiştirmeyecek ya da Xi’yi piyasa reformlarına geri dönmeye ikna edemeyecektir.”2

New York Times da Xi’nin üçüncü dönemindeki görevlendirmeleri “Çin’in lideri hâkimiyetini pekiştiriyor” başlığı ile verdi ve şöyle devam etti: “Xi, ABD’nin Çin’in yükselişini engelleme çabası olarak algıladığı duruma daha sert karşılık vermek için ulusal güvenliğini güçlendirmeye ve stratejik teknolojilerde kendi kendine yeterlilik arayışına odaklanacağının sinyallerini verdi.”3

Benzer yorumları hemen hemen bütün Atlantik yanlısı medyada görebiliriz. Yeni görev alan Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Ulusal Halk Meclisi Başkanı, Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı Başkanı, Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu Başkanı hakkında Batı medyasında ortak yorum ise “Xi’ye sadık” olmaları ve “Batı’ya karşı ılımlı olmamaları”.

REFORMİST Mİ ILIMLI MI?

Batılı kaynaklarda Çinli yöneticilerle ilgili değerlendirmede turnusol kâğıdı terim “reformist” ifadesi. Buna göre Çin’in yumuşak karnı olarak görülen Tayvan, Sinciang-Uygur Özerk Bölgesi, Hong Kong ve Güney Çin Denizi meselelerinde “barışçıl” çözümü savunduğu iddia edilen, ekonomik olarak ise özel sektörün daha fazla inisiyatif almasını savunanlar olarak nitelendirilen “reformistler”, Xi’nin üçüncü döneminde devletin kritik kademelerinden uzaklaştırıldı. Batı’da Xi’ye yönelik karalama kampanyasının da esasını Xi döneminde kapitalist sektörün alanının daraltılması, mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerine halkın refahı lehine müdahale edilmesi oluşturuyordu. Hatta renkli devrimlerin sponsoru George Soros, geçen yıl Xi aleyhine “açık toplumların en büyük tehdidi” açıklamasını yapmıştı.4

Reform ve Dışa Açılma (1978) sonrası ÇKP’deki iki çizgi mücadelesinde Batı ile ilişkilerin yumuşatılmasına yönelik safta yer alanların 1990’larda yönetim kademesinde daha yüksek yerlere gelmesi, neoliberal politikaların Çin’de etkisinin artmasına yol açmıştı. ÇKP liderliği içerisinde 2000’lerin başından itibaren yükselen planlı ekonomi yanlıları, Xi’nin 2012’de göreve gelmesiyle taçlandı. Xi’nin liderliğinde özel sektöre yönelik denetimler arttı, onlara ulusal güvenlik ve kırsal kalkınma stratejisindeki önceliklerini yeniden belirleme uyarısı yapıldı. The Economist’in 15 Ağustos 2020 sayısında5 “Xi’nin Yeni Ekonomisi” kapak dosyasında, “Sahibi kim olursa olsun tüm şirketler, Çin’in ihtişamı için var. Devlet ve özel sektör arasındaki çizgiler bulanıklaştı ve devlet, özel sektör içindeki parti komiteleri aracılığıyla firmalar üzerinde stratejik kontrolünü artırdı.” tespiti yapıldı. Economist’in söylediği gibi Xi Jinping’in piyasa reformlarının son odağı finansal sistem üzerine oldu. Bankacılık, aracılar ve yatırım firmaları üzerindeki hükümet kontrolünü yeniden güvence altına alınmaya başlandı. Uygulanan reformlar tam olarak ad hominem olarak adlandırılmamalı. Gerçek bir dizi yapısal değişiklik yapıldı.

PİYASALARA DEVLET DENETİMİ ARTIRILIYOR

Çin’de mülkiyet piyasasında önceki yıl ayyuka ulaşan kriz sonrası ülkenin en büyük ikinci emlak şirketi Evergrande’nin iflasın eşiğine gelmesi ve emlak krizi sonrası Xi, emlak sektöründeki spekülasyonlarla mücadeleyi artıracaklarını açıklamıştı. Özel sektördeki borç stokundaki rekor artış, Çin ekonomisindeki 1980’lerden sonra serbestleştirme ve şirketlere daha fazla alan açma stratejisinin başarısız sonuçlarıydı. Finans ve gayrimenkul sektöründe krize panzehir ise ekonomide devlet müdahalesinin artırılması ile bulundu.

Batı’nın “reformistler tasfiye edildi” yaygarası devam ededursun, Çin Devlet Konseyi, Ulusal Halk Meclisi’ne önemli bir reform paketi sundu. Yukarıda bahsettiğimiz gelişmelerin ete kemiğe büründüğü bu pakette; Devlet Konseyi’nin mali piyasalardaki rolü artırılıyor. Doğrudan Devlet Konseyi’ne bağlı Ulusal Mali Düzenleme İdaresi (National Financial Regulatory Administration) kurulacak, böylece menkul kıymetler hariç finans sektörünün düzenlenmesi doğrudan devletin elinde olacak. Diğer bir deyişle mali düzenlemeyi farklı kurumlar yerine tek bir hükümet organı altında daha da konsolide edilecek. Düzenleyici politikaların daha net, birleşik ve koordineli olacağını söyleyebiliriz. Diğer bir gelişme ise Çin’in Merkez Bankası olan Çin Halk Bankası’nın yerel şubeleri kapatılacak, devlete ait finansal sermaye üzerindeki düzenleyici mekanizma da geliştirilecek.6

TAHRAN VE RİYAD’I BİRLEŞTİREN EN ÇÖZÜLMEZ KRİZLERİ DE ÇÖZER

Sonuç olarak, Çin’de devlet öncülüğünde kamucu ve planlı ekonominin gelişimi artırılarak devam ettiriliyor. İçerde daha güçlü devletin varlığı, uluslararası ilişkilerde de mazlum milletlerin faydasına olacaktır. 11 Mart’ta Pekin’de İran ve Suudi Arabistan’ın 7 yıl aradan sonra diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması ve büyükelçiliklerin karşılıklı olarak açılması konusundaki tarihi anlaşma, Batı Asya başta olmak üzere ABD’nin kan ve yıkım götürdüğü, yetmezmiş gibi devletleri birbirine kırdırdığı dünya sisteminin sonunu işaret ediyor.

Xi öncülüğünde Çin’in içte modern sosyalist ülke stratejisi başarıya yaklaşırken uluslararası düzenin çok taraflı, insan odaklı ve paylaşımcı değerlerinin yükseldiği bir dönemin kapısı da sonuna kadar aralanıyor. Çin’in en üst yasama organı olan İki Toplantı’nın ikinci oturumunda Xi’nin “ABD’nin başını çektiği Batılı ülkeler, Çin’e karşı çok yönlü bir çevreleme girişimi ve baskı uyguladı. Bu da ülkenin kalkınmasına eşi benzeri görülmemiş ciddi zorluklar getirdi.”7 diyerek hedef aldığı ABD emperyalizmi, sadece Çin’de değil dünyanın bütün mazlum coğrafyasında insanlığın gelişimindeki en büyük engeldi. Xi’nin Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nu “demir Çin Seddi” haline getirme sözü de emperyalizme karşı olası bir silahlı mücadele açısından önemli. ABD yaptırım listesinde yer alan Li Shangfu’nun Savunma Bakanı yapılması da ABD’ye karşı bir başka meydan okuma. Tüm bu gelişmelerle insanlığın emperyalizme karşı mücadele gücü 20. yüzyıla göre çok daha ileride olduğunu gösteriyor ve bu güç, 21. yüzyılı “Asya Çağı” yapacaktır.

Son olarak, güçlü bir Çin’in ülkemiz için de yarattığı fırsatlar, önümüzdeki dönem Türkiye’de hükümette yer alan kuvvetlerin konumunu belirleyecek. Türkiye, 1980 sonrası üretim ekonomisinden kopartılarak serbestleştirme adı altında Atlantikçi sıcak para bataklığından kurtulup Avrasya’nın içerisinde kamucu ve planlı ekonomi ile yeniden Atatürk rotasına girme fırsatına sahip.

  1. https://www.theguardian.com/world/2023/mar/11/li-qiang-xi-jinping-chinas-president-nominates-next-premier ↩︎
  2. https://www.wsj.com/articles/chinas-new-premier-li-qiang-has-xis-ear-78415935 ↩︎
  3. https://www.nytimes.com/2023/03/09/world/asia/xi-economy-us-rivalry.html?name=styln-china- ↩︎
  4. congress&region=TOP_BANNER&block=storyline_menu_recirc&action=click&pgtype=Article&variant=undefined ↩︎
  5. https://www.foxbusiness.com/politics/soros-china-xi-jinping-greatest-threat-open-societies-face ↩︎
  6. https://www.economist.com/weeklyedition/2020-08-15 ↩︎
  7. http://english.www.gov.cn/statecouncil/xiaojie/202303/08/content_WS6407da4cc6d0a757729e7dc6.html ↩︎

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir